30 Aralık 2013 Pazartesi

9.SINIF DİL VE ANLATIM 6. ÜNİTE KONU ÖZETLERİ


PARAGRAF BİLGİSİ

ANLATIM BİRİMİ OLARAK PARAGRAF

Paragrafın Oluşumu
Dilin anlamlı en küçük birimi sözcüklerdir. Sözcükler bir araya gelerek yargı taşıyan cümleleri, cümleler de aynı anlam etrafında bir zincirin halkaları gibi bir araya gelerek paragrafları oluşturur. Buna göre paragraf, bir düşünce etrafında kümelenen en küçük anlatım birimidir. Sözcük ve cümleler bu anlatım birimi içinde değer kazanarak bir duygu, düşünce, olay ya da durumu anlatır.
Örneğin “bugün, top oynadı, okul çıkışında, halı sahada, çocuklar” gibi sözcük ve sözcük grupları tek başına anlamlıdır ama bunlar bu halleriyle bir duygu ya da düşünceyi anlatacak durumda değildir. Bu sözler kişi, zaman, mekân gibi unsurlara bağlanarak bir araya getirildiğinde bir yargı ifade edecek hâle gelir: “Bugün çocuklar okul çıkışında top oynadı.” Artık bu cümle bir yargı taşımaktadır, cümlenin bir anlamı vardır. İşte, paragraf da yargı taşıyan cümlelerin belli bir anlam etrafında bir araya gelmesiyle oluşur. Bu açıdan kişi, zaman, mekân ilişkilerini, bir duygu ya da düşünceyi açık ve anlaşılır bir şekilde ifade etmek için cümle kümelerine ihtiyaç duyulur. Cümlelerin, bir duygu, düşünce ya da durumu belli bir anlam bağlamında, dil kurallarına uyarak bir düzen içinde anlatması sonucu paragraf oluşur.
Cümle nasıl bir iletişim aracıysa paragraf da bir iletişim aracıdır. Yazar, iletmek istediği duygu ya da düşünceyi paragraflar hâlinde bir metne dönüştürür. Bu metinde paragraflar konuyu ya da konunun farklı bir yönünü işler. Paragraf, okumayı ve anlamayı kolaylaştırır. Paragraflara ayrılmamış bir metni okumak ve anlamak paragraflara ayrılmış bir metni okumak ve anlamaktan çok daha zordur.
Paragraf, aynı zamanda yazıyı daha planlı hâle getirir. Böylece ele alınan konu ve konunun farklı yönleri ayrı paragraflar hâlinde daha anlaşılır bir şekilde verilmiş olur. Çünkü bir metinde birden çok düşünce ya da bir düşüncenin farklı yönleri işlenir. Bunların hepsini paragraflara ayırmadan vermek okumayı zorlaştıracaktır. Ancak bir duygu ya da düşüncenin farklı yönleri, farklı paragraflarla daha düzenli bir şekilde verilmiş olur. Bu, aynı zamanda düşünce karışıklığının da önüne geçer. Çünkü duygu ve düşüncelerin ayrı paragraflar hâlinde verilmesi, karışıklığı önler.
Paragraf – Cümle İlişkisi
Paragraf yapı, anlam ve anlatım bakımından bir bütündür. Bu bütünün temelinde cümleler vardır. Duygu, düşünce, olay ya da dileği tam olarak anlatan söz dizimi olan cümleler tek başına bir ileti taşır. Tek başına anlamlı olan bu birlikler bir araya gelerek paragrafları oluşturur. Önemli olan, cümlelerin aynı duygu ve düşünce etrafında örgülenmesi, aynı olay ya da durumu anlatacak şekilde bir birlik oluşturmasıdır. Cümleler anlam bakımından birbirini desteklemeden anlamlı bir birim olan paragraf oluşmaz. Daha doğrusu aralarında anlam bakımından ilgi bulunmayan cümlelerin bir araya getirilmesi paragraf için yeterli değildir. Paragrafı oluşturan cümleler mutlaka dil ve anlatım ilişkileri çerçevesinde bir araya gelmeli, bağlayıcı sözlerle bağlanarak paragraftaki anlamı oluşturmalıdır.
1. Son yıllarda dünyanın farklı bölgelerinde farklı doğal felaketler insanları derinden etkiliyor.
2. İklimlerdeki dengesizlikler insanların yaşamını olumsuz bir şekilde etkiliyor.
3. İnşaların yaşadıkları çevreyi korumaması, üstelik ona zarar vermesi anlaşılır gibi değil.
4. İzlanda’daki yanardağın faaliyete geçmesi bir hafta boyunca Avrupa’yı etkisi altına aldı.
Bu cümleleri peş peşe sıralayıp onlardan bir paragraf oluşturmaya çalıştığımızda bir sonuca ulaşamıyoruz. Çünkü bu cümlelerde doğa ve çevre felaketi olsa da her bir cümle farklı bir düşünceyi işlemekte, sonuçta bu cümleler dil ve anlatım bakımından bir araya gelip anlamlı bir bütün yani paragraf oluşturamamaktadır.
1. Güneye doğru indiğimizde göz alabildiğine uzanan bir ovayla karşılaştık.
2. Ova, güneşli ve dalgasız bir denizden daha düzdü.
3. Yolda gelirken gördüğümüz, çılgınca esen rüzgârların oluşturduğu tepecikler burada yoktu.
4. Uzaklarda, bir insan boyu yüksekte, kubbeleştirilmiş, küçük küçük toprak yığınları vardı.
5. Merakla bu yığınlara yaklaştık.
6. Bunların, bizim evlerimizdekinden çok daha küçük pencerelerinden bakınca içinde yaşayan insanları gördük.
Bu cümleleri sıraladığımızda anlamlı bir paragraf elde ederiz. Çünkü bu altı cümlede gezi yapan bir kişinin, bu gezi sırasında gördüklerini anlatması söz konusudur. Bu altı cümle birbirine bağlanarak paragraf oluşturmuştur.
Güneye doğru indiğimizde göz alabildiğine uzanan bir ovayla karşılaştık. Ova, güneşli ve dalgasız bir denizden daha düzdü. Yolda gelirken gördüğümüz, çılgınca esen rüzgârların oluşturduğu tepecikler burada yoktu. Uzaklarda, bir insan boyu yüksekte, kubbeleştirilmiş, küçük küçük toprak yığınları vardı. Merakla bu yığınlara yaklaştık. Bunların, bizim evlerimizdekinden çok daha küçük pencerelerinden bakınca içinde yaşayan insanları gördük.
Bu paragrafı oluşturan cümleler içinde dil ve anlam ilişkileri vardır. 1. cümlede gezi sırasında karşılaşılan bir ovadan söz edilmiştir. 2. cümlede bu ovanın nasıl olduğu üzerinde durulmuştur. Burada ilk cümlede verilen geniş ovanın nasıl olduğu ya da görüldüğü verilmiştir. 3. cümlede ova, daha önce görülen yerlerle karşılaştırılarak burada küçük tepelerin olmadığından söz edilmiştir. Burada küçük toprak yığınları vardır. 4. cümledeki bu toprak yığınlarının ne olduğu. 6. cümlede verilmiştir. Bunlar, içinde insan yaşayan, küçük pencereleri olan barınaklardır. Görüldüğü gibi, paragrafta her cümlenin bir işlevi ve anlamı vardır. Hiçbir cümle boş yere kullanılmamıştır.
Yukarıdaki paragrafı oluşturan cümleler bağlayıcı sözlerle birbirine bağlanmıştır. Böylece cümleler bir bütünlük oluşturacak şekilde bir araya getirilmiştir. 1. cümlede bir ovadan söz edilmiş, 2. cümlede “ova” ifadesiyle sözü edilen ovanın özellikleri verilmiştir. 3. cümlede “burada” ifadesiyle gelinen ova ile önceki yerler arasında ilgi kurulmuştur. 4. cümlede ovanın ilerisindeki tepeciklere dikkat çekilmiştir. 5. cümlede “bu yığınlara” bağlayıcı sözüyle 4. ve 5. cümleler arasında ilgi kurulmuştur. 6. cümlede “bunların” bağlayıcı sözcüğü ile 4. cümleden itibaren sözü edilen yapıların ne olduğuna açıklık getirilmiştir.
Paragrafta cümleler dil bağlantıları açısından da birbiri ile uyum içindedir. Paragrafın bütün cümlelerinde yüklemler geçmiş zamanlıdır. Anlatıcı birinci kişidir.
Parçayı İki Paragrafa Bölme
Paragraf anlamlı bir bütündür ve her paragrafta bir konu işlenir. Dolayısıyla da paragrafın bütün cümleleri aynı konuyu anlatır ya da açıklar. Ancak yazar, bir konuyu işlerken her paragrafta konunun farklı bir yönü üzerinde durabilir. Anlattığı bir konudan konunun farklı bir yönüne geçtiği için de yazarın yeni bir paragraf oluşturması gerekir.
Bunu anlamak için paragrafta işlenen konuya dikkat etmek gerekir. Bir parçada iki farklı konu işleniyorsa ya da konunun farklı bir yönü ele alınıyorsa bu parçanın iki paragrafa ayrılması gerekir. Parçanın iki paragrafa bölünmesiyle ilgili sorularda bizden ikinci paragrafın başladığı cümlenin bulunması istenir. Bu tür soruları çözerken önce her cümlede anlatılanları belirlemeli, sonra bu belirlenenleri diğer cümlelerle karşılaştırmalıdır. Bazı cümlelerde bir konudan söz edilirken bazı cümlelerde ise farklı bir konudan ya da konunun farklı bir yönünden söz edildiği görülecektir. Son aşamada bu iki farklı konu arasındaki geçiş cümlesini ya da ikinci paragrafın giriş cümlesini bulmak gerekir.
(I) Mektup on altına yüzyıla kadar salt haberleşme amacıyla kullanılıyor, bu anlamda bir tür gazete görevi de yapıyordu. (II) On altıncı yüzyıldan sonra ise söz konusu görevinin yanı sıra, duygu ve düşünceler de mektuplar aracılığıyla paylaşılmaya başlandı. (III) Goethe’nin ciltler dolusu özel mektupları. Schiller’in yazışmaları. Gogol, Puşkin, Byron’ın unutulmaz mektupları bunlar arasında sayılmaya değer niteliktedir. (IV) Candide yazarı Voltaire’in yazdığı mektuplar öğüt vermek, danışmak, bilgi almak, yapıtlarını tanıtmak gibi değişik amaçlar içerir. (V) Bu büyük ustanın en başarılı mektuplarıysa duygularını paylaşmak için yazdığı mektuplardır. (VI) Bunlar, özentiye kaçmadan, yapaylığa düşmeden, içten geldiği gibi yazılmış mektuplardır.
I. cümlede mektubun işlevinden söz edilmiştir. II. cümlede mektubun bu işlevinin yani gazete görevinin yanında duygu ve düşünceleri ulaştıran bir araç hâline gelmesinden söz edilmiştir. III. cümlede duygu ve düşüncelerin paylaşıldığı mektuplara örnekler verilmiştir. Bu cümlede “bunlar arasındaki” bağlayıcı sözü bu ilgiyi göstermektedir. IV. cümleden itibaren ise farklı bir konuya geçilmiştir. Bu cümleden itibaren Voltaire’in mektuplarının içeriğinden söz edilmektedir. Dolayısıyla ikinci paragraf IV. cümle ile başlamalıdır.

PARAGRAFTA YAPI


Bir anlatım birimi olan paragrafın kendine özgü bir yapısı vardır. Bu yapı, aynı anlam etrafında toplanmış, biçimce de birbirine bağlanan cümlelerden meydana gelir. Demek ki paragrafın yapısını belirleyen temel öğe, cümleler ve bu cümlelerin belli bir plan içinde bir araya getirilmesidir. Ancak bu yapıda önemli olan, cümlelerin sayısından çok, aynı anlamı ifade etmesi, aynı düşünceyi işlemesidir.
İyi bir paragrafta her cümle kendinden önceki cümlenin devamı, kendinden sonraki cümlenin ise hazırlayıcıdır. Bu da cümleler arasındaki dil ve anlatım ilişkisini ortaya koymaktadır. Çünkü bu olmadan cümleler arasında ilgi oluşturulamaz. Her cümle, kendi içinde taşıdığı anlamı ve paragrafta yüklendiği anlam ve göreviyle paragraftaki düşünceyi belirgin bir şekilde ortaya koyar.
Paragrafın Bölümleri
Hikâye, deneme gibi yazıların giriş, gelişme, sonuç bölümleri olduğu gibi paragrafın da vardır.
a. Paragrafın giriş bölümü: Giriş cümlesi, paragrafın ilk cümlesidir. Giriş bölümü bir ya da birkaç cümleden meydana gelebilir. Bu bölümde paragrafta işlenecek konu belirtilir. Aynı zamanda paragrafa başlangıç ifade eden bu bölüm, bağımsız cümle özelliği gösterir. Kendisinden sonraki cümleler, hem dil hem de düşünce bakımından bu cümleyle ilgilidir.
Genel bir yargı özelliği taşıyan giriş bölümü genellikle bir cümleden oluşur. Giriş cümlelerinde bu cümleyi önceki cümleye bağlayan “bağlayıcı öğeler” bulunmaz. Bu bağlayıcı öğeler arasında “şöyle ki, halbuki, kısacası, ama, fakat, oysa, bundan dolayı, yine de, bu nedenle, ne var ki, bunun için…” sayılabilir.
“Bazı yazarlar, yazdıklarını anlayabilmek için okurların çaba harcamasını isterler.” cümlesi bir parçanın giriş cümlesi olabilir. Çünkü bu cümle bir düşüncenin devamı özelliği taşımamaktadır. Bir düşünceyi başlatan, bir konuya giriş yapan bir cümle özelliğini göstermektedir. Bu cümlede ele alınan düşünce devam ettirilebilir.
“Bence bu, kendini beğenmişliktir.” cümlesi ise giriş cümlesi özelliği taşımaz. Çünkü bu cümle, yukarıda verdiğimiz cümlenin devamı niteliğindedir. “Bence bu” ifadesi bağlayıcı sözdür. Bu cümleyi kendinden önceki cümleye bağlamakta, onun devamı özelliğini taşıdığını göstermektedir. Bu cümlede yazar, “yazdıklarını anlayabilmek için okurların çaba harcamalarını” isteyen yazarların bencil olduğunu belirtmiştir.
b. Paragrafın gelişme bölümü: Bu bölüm, bağımsız bir cümle özelliğinden çok, kendinden önceki düşüncenin devamı özelliğini taşımaktadır. Çünkü gelişme paragrafında girişte verilen duygu ya da düşünce daha anlaşılır hâle getirilir. Bu yapılırken anlatım tekniklerinden ve düşünceyi geliştirme yollarından da yararlanılır. Bu bölümü oluşturan cümleler, anlam, dil ve anlatım bakımından hem kendinden önceki hem de kendinden sonraki cümlelerle ilgilidir.
c. Paragrafın sonuç bölümü: Paragrafta anlatılan düşünce ile ilgili son sözün söylendiği bölümdür. Bu bölümde ana düşünce verilebilir ya da parçada işlenen düşünceler özetlenebilir. Özetlendiği ve bir sonuca gidildiği için de bu bölümde yer yer “öyleyse, sonuç olarak, kısacası, demek ki, yani, böylece…” gibi özet niteliği taşıyan bağlayıcı sözlere yer verilebilir.
(I)Sanat, toplumdaki sayısız iletişim yollarından biridir. (II)Sanat eseri konuşursa, konuşurken de bir dünya koyarsa ortaya, bunu hiç kuşkusuz birileri için yapar. Sanatta güzellik, sanatçının, gerçeğin örtüsünü kaldırarak düşsel bir dünyayı bir biçim aracılığıyla görünür hâle getirmesinden doğar. (III)Böylece sanat eseri de görünür kıldığı şeyin birilerince algılanmasıyla işlevini yerine getirmiş olur.
Bu paragraf, “Edebiyat sanatı, toplumdaki sayısız iletişim yollarından biridir.” cümlesi ile başlamıştır. Bu cümle paragrafın giriş cümlesidir. Bu cümle ile konuya giriş yapılmıştır. Burada edebiyatın bir iletişim yolu olduğundan söz edilmiştir.
II numaralı bölüm ise paragrafın gelişme bölümüdür. Burada giriş cümlesinde verilen konu açıklanmış, daha anlaşılır hâle getirilmiştir. Son cümle ise paragrafın sonuç bölümüdür. Yazar burada “böylece” ifadesiyle bir sonuca gitmiş, düşüncelerini özetlemiştir. Yazar, giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinden hareketle bu paragrafta “Sanat eserlerinin birilerine seslenmek için var olduğunu” anlatmıştır.
Cimrilerin paraya düşkünlüğünde, temiz, katıksız bir sevginin niteliklerini görmüşümdür hep. Neden derseniz cimriler paranın yalnızca acısını çekerler, Moliere’in eserindeki Harpogan gibi sağlayacağı iyiliklere, mutluluklara boş verirler. Cimriler zengin olmak için değil paraya olan sevgilerini tatmin etmek için para biriktirir. Para kazanmayı amaç edinen kişi ile cimri arasındaki ayrım buradadır. Kısacası cimri kişilerde her zaman aracın gücü, amacın değerini aşmaktadır.
İlk cümleyle paragrafa giriş yapılmış, daha sonra bir örnekten de hareketle giriş cümlesinde verilen düşünce daha anlaşılır hâle getirilmiştir. Son cümlede ise paragrafta anlatılanlar özetlenmiş, bu sözlerle esas düşünce verilmiştir: “Kısacası cimri kişilerde her zaman aracın gücü, amacın değerini aşmaktadır.” Yazar, parçada “cimrilerin sadece biriktirmek için para biriktirdiği” düşüncesini anlatmıştır.
Düşüncenin Akışın Bozan Cümle
Her paragrafta bir konu işlenir. Farklı düşünceler ya da düşüncenin farklı bir yönü, farklı paragraflarda ele alınır. Akışı bozan cümlelerle ilgili sorularda paragrafın anlam bütünlüğüne uymayan, paragrafta işlenen düşüncelerin dışında bir düşünceye yer verilir. Paragrafta işlenen düşünce bütünlüğüne uymayan bu cümleler düşüncenin akışını bozar.
İyi Bir Paragrafın Özellikleri
Paragraf duygu, düşünce, olay ya da durumların anlatıldığı bir metindir. Bu metinle yazarın amacı, okura bir mesaj iletmektir. Okura iletilen bu mesajın etkili ve okunabilir olması, güzel bir anlatımın kullanılması gerekir. Bunun için de yazarın “duruluk, açıklık, akıcılık, yalınlık ve tutarlılık” gibi bazı özelliklere dikkat etmesi gerekir.
Duruluk: Duruluk, paragrafta gereksiz ifadelere yer verilmemesidir. Durulukta, düşünceler olabildiğince az sözcükle anlatılarak cümleler gereksiz yere uzatılmaz. Süs ve özentiden kaçınılır, bağlayıcı öğeler titiz bir şekilde kullanılır, edat ve bağlaçlar yerli yerinde kullanılır, aynı anlama gelen sözcükler yan yana kullanılmaz.
Açıklık: Açıklık, paragrafın kolay anlaşılmasıdır. Paragrafı oluşturan cümlelerin hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde anlaşılır olması açıklığın gereğidir. Bunun için parçada okurun anlamını bilmediği yabancı sözcüklere yer verilmemeli, terim kullanıldığında bu terim açıklanmalıdır. Açık anlatım sözcüklerin ve deyimlerin yerinde, anlamına uygun kullanılması ve noktalama işaretlerinin doğru kullanılmasıyla sağlanır.
Akıcılık: Akıcılık, bir metnin kolay ve istekli bir şekilde okunmasıdır. Bunun için de okurken kulağa hoş gelmeyen ses ya da sözcükler kullanılmamalı, duygular tutarlı bir şekilde sıralanmalıdır. Sözcük ve cümlelerin dizilişindeki akıcılık, metnin kolay bir şekilde ve istekle okunmasını sağlayacaktır.
Yalınlık: Yalınlık, düşünceleri gereksiz süslemelerden, özentili ifadelerden ve basmakalıp söyleyişlerden uzak bir şekilde anlatmadır. Yalın bir anlatımda ifadeler dallandırılıp budaklandırılmaz, gereksiz tekrarlara düşülmez.
Tutarlılık: Tutarlılık, düşüncelerin aralarında herhangi bir çelişki olmadan, birbirine uyumlu bir şekilde anlatılmasıdır. İyi bir anlatımda paragrafı oluşturan cümleler birbirini desteklemeli, düşünceyi anlaşılır hâle getirmelidir.

PARAGRAFA ANLAM VE ANA DÜŞÜNCE

Yazarlar, okurlara vermek istedikleri mesajları yazıları aracılığıyla iletirler. İşte ana düşünce daha çok, bu tür mesaj içeren yazılarla, parçalarla ilgilidir. Bir konuyla ilgili yazarın okura iletmek istediği mesaja, anlatmak istediği düşünceye ana düşünce denir.
Ana düşünce parçada anlatılanlar yorumlanarak çıkarılır. Ana düşünce parçada doğrudan sorulabileceği gibi, “Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?”, “Bu parçada vurgulanmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?”, “Bu parçadan çıkarılabilecek en kapsamlı yargı aşağıdakilerden hangisidir?” biçiminde de sorulabilir.
Yazar, ana düşünceyi parçada farklı yöntemlerle verebilir. Ana düşünceyi giriş cümlesinde verip onu gelişme bölümünde açabilir; bir konuyu anlatıp onunla ilgili ana düşünceyi sonuç bölümünde verebileceği gibi parçanın tamamına yayarak da aktarabilir.
Her nedense bir hikâye için ‘Roman öğeleri taşıyor, romancı tavrıyla yazılmış.’ derseniz, bu övgü sayılır. Ancak bir roman için Hikâyeci kaleminden çıkmış, hikâye özellikleri ağır basıyor.’ derseniz, yergilerin en acımasızını yaptınız demektir. Kuşkusuz yanlıştır bu.
Bu parçada yazar, “romanın, hikâyeden üstün görülmesinin yanlış olduğunu” anlatmak istemiştir. Parçanın ana düşüncesi budur.
Paragrafın Yardımcı Düşünceleri
Yazar, paragrafta bir konuyu dile getirirken ya da okura vermek istediği mesajı aktarırken yardıma düşüncelerden yararlanır. Bu düşünceler sayesinde, konu ayrıntılarıyla irdelenir. Yardımcı düşüncelerle ilgili sorular şu şekilde gelmektedir: “Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?” “Bu parçadan aşağıdaki yargılardan hangisi çıkarılamaz?”… Görüldüğü gibi yardımcı düşüncelerle ilgili sorularda olumsuzluk anlamı içeren sözcüklerin altı çizilmektedir.
Soruya Cevap Olan Paragraf
Bazı paragraflar, bir soruya cevap olarak söylenir. Soruya cevap olarak söylenen paragrafların ana düşüncesi, sorunun içeriğiyle ilgili önemli ipuçları içerir. Bunun yanında paragrafın ilk cümlesi de sorunun yapısına uygun şekilde kurulur. Aşağıdaki parçanın hangi soruya karşılık söylendiğini belirleyelim.
Ülkemizin kış sporlarında da adını dünyaya duyuracağına inananlardan biri de benim. Beni bu konuda umutlandıran pek çok gelişme var. Bunların en başta geleni olarak Erzurum’da düzenlenen Uluslararası Kış Olimpiyatları gösterilebilir. Bu organizasyon, ülke olarak ileride kış olimpiyatlarında büyük başarılara imza atacağımızı müjdeliyor gibi geliyor bana.
Yazar, giriş cümlesinde ülkemizin gelecekte kış sporlarında başarılı olacağına inandığını söylemiş, ardından konuyla ilgili örnekler vermiştir. Öyleyse paragraf “Ülkemizin kış sporlarında başarılı olacağına inanıyor musunuz?” sorusuna cevap olarak söylenmiştir.
Paragraf Çeşitleri
Günlük yaşamda duygu, düşünce ve gözlemlerimizi genellikle sözlü veya yazılı olarak ifade ederiz. Bir metinde bir düşüncenin geliştirildiği her bir bölüm paragraf olarak isimlendirilir. Ele alınan konu, duygusal ya da düşünsel bir niteliğe sahip olabilir. Bu nedenle bir paragrafta bireyler arası ilişkiler, toplumsal sorunlar, sanat, edebiyat, bilimsel gelişmeler, sevgi, ayrılık, özlem vb. konular işlenebilir.
Paragraflarda konuların farklı biçimlerde ele alınması, farklı paragraf türlerini ortaya çıkarmıştır. Örneğin bilimsel bir metin düşünce paragraflarıyla yazılırken anlatmaya bağlı metinler olay paragraflarıyla yazılır.

PARAGRAFTA DÜŞÜNCEYİ GELİŞTİRME YOLLARI

Paragrafta ele alınan düşünceleri temellendirmek ve bu düşüncelerin okurlar tarafından anlaşılmasını, algılanmasını kolaylaştırmak amacıyla bazı tekniklerden yararlanılır. Kullanılan bu teknikler sayesinde düşünceler somut bir hâle gelir ve konunun anlaşılması kolaylaşır. “Tanımlama, karşılaştırma, örneklendirme, benzetme, tanık gösterme” paragrafta başvurulan düşünceyi geliştirme yolları arasında yer alır.

1. TANIMLAMA

Bir varlığın, bir kavramın ne olduğunu, ne anlama geldiğini açıklamaya, belirtmeye tanımlama denir. Tanımlama, bir nesne ya da varlığın özelliklerini eksiksiz olarak belirtmedir. Tanımlamada öncelikle varlığın veya nesnenin özellikleri ile onu benzerlerinden ayıran yönleri belirtilmelidir. Diğer bir ifadeyle tanımlaması yapılan varlığı, tanınmayanlardan ayırt etmek, onun sınırlarını belirlemek gerekir. Tanımlamada anlam yoğunluğu söz konusu olduğundan, okurun bakışı ve düşüncesi belli bir noktaya yönelir. Paragraflarda tanımdan hareketle yazının devamına ve gelişmesine yön verilir. Genellikle nesnel olmaları nedeniyle tanımlamalar yanlış anlaşılmaktan uzak bir niteliğe sahiptir. Bu anlatım yolundan genellikle düşünce, tartışma, açıklama paragraflarından yararlanılır. Tanımlamaya genellikle paragrafların giriş bölümünde yer verildiği görülür. Bir paragrafta tanımlamaya başvurulduğunu söyleyebilmek için en az bir kavram veya varlığın tanımının verilmesi gerekir.
Örnek-1
Sabır; acı, yoksulluk, haksızlık vb. üzücü durumlar karşısında ses çıkarmadan onların geçmesini bekleme erdemidir. Üstesinden gelinmez gibi çetin işler karşısında istifini ve istikametini bozmadan günlerce, aylarca, yıllarca çalışabilme gücüne sahip olmadır. Hemen herkesin “Artık her şey bittir deyip bir köşeye çekildiği anda iradesini ve gücünü toplayıp yeniden hamle yapabilme gücünü kendinde bulmaktır. Canından çok sevdiği insanları kaybetmiş olsa bile yaşama sevincini yitirmeden hayat yolculuğuna devam edebilmektir. Bu paragrafın ilk cümlesinden başlanarak “sabır” kavramının tanımı yapılmıştır. Fakat bu kavramın, giriş cümlesinden sonraki cümlelerde de farklı biçimlerde tanımı verilmiştir. Bunun nedeni ise sabır gösterilmesi gereken olay ve durumların değişik biçimlerde ortaya çıkmasıdır.
Yazar, bu paragrafta sabrın farklı tanımlarını yapmış ve okura, insanın hangi durumlarda sabırlı olması gerektiğini anlatmaya çalışmıştır.
Örnek-2
Anıt, önemli bir olayın veya büyük bir kişinin gelecek kuşaklarca tarih boyunca anılması için yapılan, göze çarpacak büyüklükte, sembol niteliğinde yapıdır. Bir ulusun tarih boyunca kazandığı zaferleri, verdiği mücadeleleri, medeniyete yaptığı katkıları yansıtan sanat eserleri anıt olarak isimlendirilir. Anıtlar sayesinde ulusların kendilerine olan güveni artar, genç kuşaklar geçmişte büyük başarılar kazanan örnek kişileri tanıma imkânı bulurlar.
Bu paragrafın birinci ve ikinci cümlelerinde anıt kavramının tanımı yapılmıştır. Daha sonraki cümlelerde ise anıtların bir ulusun bireyleri için neden önemli olduğu ifade edilmiştir.
 
2. KARŞILAŞTIRMA
 
Bir varlığın, bir kavramın ne olduğunu, ne anlama geldiğini açıklamaya, belirtmeye tanımlama denir. Tanımlama, bir nesne ya da varlığın özelliklerini eksiksiz olarak belirtmedir. Tanımlamada öncelikle varlığın veya nesnenin özellikleri ile onu benzerlerinden ayıran yönleri belirtilmelidir. Diğer bir ifadeyle tanımlaması yapılan varlığı, tanınmayanlardan ayırt etmek, onun sınırlarını belirlemek gerekir. Tanımlamada anlam yoğunluğu söz konusu olduğundan, okurun bakışı ve düşüncesi belli bir noktaya yönelir. Paragraflarda tanımdan hareketle yazının devamına ve gelişmesine yön verilir. Genellikle nesnel olmaları nedeniyle tanımlamalar yanlış anlaşılmaktan uzak bir niteliğe sahiptir. Bu anlatım yolundan genellikle düşünce, tartışma, açıklama paragraflarından yararlanılır. Tanımlamaya genellikle paragrafların giriş bölümünde yer verildiği görülür. Bir paragrafta tanımlamaya başvurulduğunu söyleyebilmek için en az bir kavram veya varlığın tanımının verilmesi gerekir.
Örnek-1
Sabır; acı, yoksulluk, haksızlık vb. üzücü durumlar karşısında ses çıkarmadan onların geçmesini bekleme erdemidir. Üstesinden gelinmez gibi çetin işler karşısında istifini ve istikametini bozmadan günlerce, aylarca, yıllarca çalışabilme gücüne sahip olmadır. Hemen herkesin “Artık her şey bittir deyip bir köşeye çekildiği anda iradesini ve gücünü toplayıp yeniden hamle yapabilme gücünü kendinde bulmaktır. Canından çok sevdiği insanları kaybetmiş olsa bile yaşama sevincini yitirmeden hayat yolculuğuna devam edebilmektir. Bu paragrafın ilk cümlesinden başlanarak “sabır” kavramının tanımı yapılmıştır. Fakat bu kavramın, giriş cümlesinden sonraki cümlelerde de farklı biçimlerde tanımı verilmiştir. Bunun nedeni ise sabır gösterilmesi gereken olay ve durumların değişik biçimlerde ortaya çıkmasıdır.
Yazar, bu paragrafta sabrın farklı tanımlarını yapmış ve okura, insanın hangi durumlarda sabırlı olması gerektiğini anlatmaya çalışmıştır.
Örnek-2
Anıt, önemli bir olayın veya büyük bir kişinin gelecek kuşaklarca tarih boyunca anılması için yapılan, göze çarpacak büyüklükte, sembol niteliğinde yapıdır. Bir ulusun tarih boyunca kazandığı zaferleri, verdiği mücadeleleri, medeniyete yaptığı katkıları yansıtan sanat eserleri anıt olarak isimlendirilir. Anıtlar sayesinde ulusların kendilerine olan güveni artar, genç kuşaklar geçmişte büyük başarılar kazanan örnek kişileri tanıma imkânı bulurlar.
Bu paragrafın birinci ve ikinci cümlelerinde anıt kavramının tanımı yapılmıştır. Daha sonraki cümlelerde ise anıtların bir ulusun bireyleri için neden önemli olduğu ifade edilmiştir.
 
 
3. ÖRNEKLENDİRME
 
Ele alınan konuyu, ileri sürülen düşünceyi somutlamak, açıklamak, doğruluğunu kanıtlamak için başvurulan anlatım tekniğine örneklendirme denir. Yazılı ya da sözlü anlatımda “örneğin, örnek vermek gerekirse, mesela” gibi açıklamayı pekiştirici ifadelerden sonra örnekler sıralanır. Düşünceleri belirgin hâle getirmesi ve düşüncenin daha kolay anlaşılması nedeniyle anlatımlarda sık sık örneklendirmeye başvurulduğu görülür. Bunun temelinde ise ileri sürülen düşüncenin doğruluğunu göstermede örneklerin birer kanıt niteliği taşımasıdır. Bunun yanında örneklendirme, ileri sürülen düşünceyi daha inandırıcı ve akla yakın hâle getirir. Ders, kitaplarında, ansiklopedilerde, makale, fıkra, deneme gibi düşünce yazılarında sık sık örneklendirmeye başvurulur.
Örnek-1
“Ülkemiz, turistlerin ilgisini çeken pek çok doğal güzelliğe ve tarihî esere sahiptir.” sözü açık bir ifade değildir. Bu cümlenin örneklerle daha somut hâle getirilmesi gerekir. Ülkemiz, turistlerin ilgisini çeken pek çok doğal güzelliğe ve tarihî esere sahiptir. Bu güzellik ve eserleri yurdumuzun her yöresinde görmek mümkündür. Antalya’da Düden ve Manavgat Şelaleleri, İzmir’de Efes Harabeleri, Denizli’de travertenleriyle ünlü Pamukkale, İstanbul’da Kızkulesi, Şanlı Urfa’da Balıklı Göl sadece bunlardan birkaçıdır.
Bu paragrafın giriş cümlesinde yazar, ülkemizin doğal güzellikler ve tarihî eserler bakımından zengin olduğunu ifade etmiştir. Ardından da bu düşüncesini desteklemek için ülkemizin farklı bölge ve şehirlerinde bulunan doğal güzelliklerden ve tarihî eserlerden örnekler vermiştir.
Örnek-2
Dilimize karşı gittikçe duyarsızlaşıyoruz. Dile sahip çıkıp onu korumak gerektiğini söyleyenler bile farkına varmadan pardon, mersi, bay, kafe gibi sözcükleri kullanıyor. Eğer dile karşı duyarsızlığımız bu hızla devam ederse gelecek kuşaklar ana dilinden büyük ölçüde kopacak.
Bu paragrafta ise yazar, dile karşı vatandaşlarımızın duyarsızlığını dile getirdikten sonra bu konuyla ilgili örnekleri sıralamış ve ileri sürdüğü düşünceyi daha somut hâle getirmeye çalışmıştır.
 
 
4.BENZETME

Bir varlığın, kavramın özelliklerini anlatmak için o özellikleri eksiksiz olarak taşıyan başka bir şeyi örnek olarak göstermeye benzetme denir. Benzetmede, nitelik bakımından zayıf olan varlık veya kavram, kuvvetli olana benzetilerek anlatılır.
Örnek-1
Şimdi ucu püsküllü gecelik külahı gibi görünen Vezüv, miladın 79. yılı bir ağustos günü yeri göğü kaplayan yoğun dumanla birlikte ateş püskürmüş. Yavrularını yiyen bir hayvan gibi yöresindeki Herkulanum ve Pompei şehirlerini yakıp kavurmuş, insanları boğmuş, ağaçları yakmış.
Bu paragrafta yazar, Vezüv yanardağının biçimsel özelliklerini ve yıkıcı etkisini daha etkili şekilde anlatmak için benzetmeye başvurulmuştur. Paragrafın ilk cümlesinde yazar, Vezüv’ün ucunu külaha, ikinci cümlede bu yanardağı yavrularını yiyen bir hayvana benzetmiştir.
Benzetmeye başvurulan paragraflarda varlıklar ya da kavramlar birbirine benzetilerek anlatılır. Bundan dolayı benzetmeyle karşılaştırmanın birbirine karıştırılmaması gerekir. Benzetmede yalnızca aralarında benzerlik ilgisi bulunan varlıkların, kavramların ortak noktaları belirtilir. Karşılaştırmada ise varlıkların hem ortak hem de farklı yönleri birlikte anlatılır ve kıyaslanır.
Örnek-2
Bu şehrin göğünde sürekli bir duman, yollarında yuvarlanan toz bulutları vardı. Yakıcı güneşin altında harap olmuş sokaklar, evler, hanlar, hamamlar, pencereler, çerçeveler renkleri solmuş bir tabloyu andırıyordu.
Bu paragrafta harap olmuş bir şehirden söz edilmiş ve bu şehirdeki “harap olmuş sokaklar, evler, hanlar, hamamlar, pencereler, çerçeveler” renkleri solmuş eski bir tabloya benzetilmiştir.
Örnek-3
Uygarlıkta üstün olan bir ulus nereye giderse gitsin dilini, düşünce biçimini, alışkanlıklarını oraya benimsetir. Bir Fransız ya da İngiliz Afrika’da, Hindistan’da memleketinde olduğundan farklı yaşamaz. Fakat geri kalmış ulusların bireyleri uygar ülkelere gittiklerinde önce bir kimlik bunalımı yaşar, ardından da oradaki insanlar gibi yaşamaya başlar. Zamanla gelenek ve göreneklerinden uzaklaşır.
Bu paragrafta, uygar uluslarla geri kalmış ulusların bireylerinin hayata bakış açıları karşılaştırılmıştır. Bu insanların farklı ülkelere gittiklerinde nasıl bir tutum takındıkları ortaya konmuştur.
 
 5.TANIK GÖSTERME
 
Yazar, bazen yazısında savunduğu tezin doğruluğunu kanıtlamak için o konu hakkında söz sahibi ve kendisiyle aynı düşüncede olan bir uzmanın görüşüne yer verir. Bu anlatım yoluna tanık gösterme denir. Tanıklığına başvurulan ve sözlerinden alıntı yapılan kişi, yetkin ve alanında söz sahibi olmalıdır. Aksi hâlde sıradan ve yetkinliği kuşkulu bir kişinin tanık gösterilmesinin pek bir değeri olmaz.
Tanık göstermede öncelikli amaç, ileri sürülen düşüncenin doğruluğunu kanıtlayıp onu somut hâle getirmektir. Bundan dolayı yazar, düşüncelerini daha inandırıcı kılmak ve daha belirgin hâle getirmek adına alanında uzman olan bir kişinin sözlerini alıntılayarak verir. Bu sayede düşüncelerinin doğruluğunu okura daha kesin bir dille anlatmış olur. Tanıklığına başvurulan kişinin sözleri genellikle tırnak içine alınır.
Örnek
Dili güzelleştirmek, geliştirmek, korumak için toplumun bütün bireylerine görev düşmektedir. Dil, belli kişilerin çabası ile ayakta kalamaz. Gelişip güzelleşmesi için yediden yetmişe herkesin dili her yerde ve ortamda en güzel şekilde kullanması bir zorunluluktur. Çünkü dil, milyonlarca kişinin olumlu ya da olumsuz tutumundan etkilenen canlı bir iletişim aracıdır. Millî kültürümüz içinde çok önemli yere sahip olan dilimiz, ancak kurallarına uygun kullanılırsa gelişir ve bireyler arasında sağlıklı bir iletişim ortamı oluşmasını sağlar. Kültürel değerlerimiz ancak sağlam bir dille geleceğe aktarılabilir. Buna dikkat edilmediği takdirde kuşaklara arası iletişimde kopukluklar ortaya çıkar. Orhan Veli Kanık, bu konuda nasıl hareket edilmesi gerektiğini şu sözleriyle ortaya koymuştur: “Dili, her zaman, her yerde düşünmemiz gerekir. Bir takvim yaprağında, bir sokak ilanında dile karşı sorumlu olduğumuzu hatırımızdan çıkarmamalıyız. Binlerce insan tarafından okunacak bozuk bir cümlenin, birçok kişinin aklını çelebileceğini unutmamalıyız. Sağlam bir dile ancak böyle ulaşabiliriz.”
Bu paragrafın giriş cümlesinde yazar, dilin geliştirilip korunmasından, toplumun bütün bireylerinin sorumlu olduğunu ifade etmiştir. Ardından da dilin belli bir sınıfın çabaları ile korunmasının çok zor olduğunu söylemiştir. Bu millî değerin gelişmesi ve sağlıklı bir iletişim aracı olabilmesinin onun kurallarına uygun şekilde kullanılmasına bağlı olduğunu vurgulamıştır. Dil, iyi kullanılmadığı takdirde iletişim kopukluklarının ortaya çıkacağını söylemiştir. Fakat yazar, bu söyledikleri ile yetinmemiş, okuru etkilemek ve görüşlerinin doğruluğunu kanıtlamak için ele aldığı konu hakkında kendisiyle aynı düşüncede olan Orhan Veli’den alıntı yapmıştır.
Paragrafın son bölümünden de anlaşıldığı gibi tanıklılığına başvurulan Orhan Veli Kanık’ın da dil konusunda yazardan farklı düşünmediği görülmektedir.

METİN VE PARAGRAF

Bir yazıyı şekil, anlatım ve noktalama özellikleriyle oluşturan kelimelerin bütününe metin adı verilir. Diğer bir ifadeyle metin, iletişim kurmak için oluşturulan cümleler topluluğudur. Sözlü ya da yazılı iletişim için üretilen anlamlı yapıdır. Yazar, iletmek istediği mesajı metin aracılığıyla ifade eder.
Bir metin, aralarında anlam, anlatım bakımından ilişki ve bütünlük bulunan paragraflardan oluşur. İyi kurgulanmış bir metinde, her paragraf bir düşünce birimidir. Metindeki paragraf sayısı, o metnin içerdiği düşünce sayısını verir. Bunun nedeniyse her düşüncenin bir paragrafta tam olarak ortaya konmasıdır. Sözcükler seslerden, cümleler sözcüklerden, paragraflar ise cümlelerden oluşur.
Metni oluşturan en büyük yapı paragraftır. Düzyazılarda genellikle satır başlarıyla birbirlerinden ayrılan bölümlerin her birine paragraf adı verilir. Paragrafın oluşumu konuyla doğrudan ilgilidir. Çünkü yazar, duygu ve düşüncelerini bir olay ve olgudan hareketle anlatır. Ele aldığı konuyu, amacına göre sınırlayıp birbiriyle ilintili paragraflar hâlinde verir. Bu, metin oluşturulurken uyulması gereken en önemli kurallardan biridir.
Metindeki paragraflar, bir zincir şeklinde anlam, dil ve anlatım bakımından birbirini tamamlayan, destekleyen bir bütündür. Bu yapı özelliği sayesinde metinde anlamla yapı yönüyle bir bütünlük ve uyum ortaya çıkar. Bu bütünlüğün sağlanabilmesi adına metindeki paragrafların dil ve anlatım yönüyle birbirine bağlanması büyük bir önem taşır.
Bir yapboz oluşturmak için parçaların birbirine bağlanmasına gereksinim duyulması gibi bir metin oluşturmak için de paragrafların birbirine bağlanması gerekir. Bir görüşün, bir duygunun işlendiği metinlerde de işlenen görüş ve duyguların birbirini destekleyecek paragraflar şeklinde, mantıksal bir sıra ile ele alınması gerekir. Örnek olarak olayın işlendiği metinlerde paragrafların zaman, kişi, çevre gibi öğelerin sırasına dikkat edilmesi gerekir. Buna dikkat edilmezse paragraflar arasında zaman, kişi, mekân vb. yönlerden karışıklıklar ortaya çıkar, metnin anlaşılması güçleşir.
Bir metnin anlatım biçimi ve dil özelliklerinin temelinde metnin türü, içeriği, anlatımın amacı, okur kitlesinin düzeyi, özellikleri bulunur. Yazar, iletisini tam olarak verebilmek için metin yazarken bütün bunlara dikkat etmelidir. Bu amaca ulaşmak isteyen yazar, bir düşüncesini aktarırken ya da bir olayı okurun gözü önünde canlanacak şekilde anlatırken metne uygun olan anlatım tekniklerinden yararlanmalıdır. Örneğin hikâye ve roman yazarken olay (öyküleme), betimleme paragraflarından; düşünce yazılarında örneklendirme, tanık gösterme, tanımlama, karşılaştırma gibi anlatım yöntemlerinden yararlanmalıdır.
Örnek-1
Dedelerimiz, ömürleri boyunca verimli arkadaş saydıkları ağacı her yerde arayıp yetiştirmiş, ona gönüllerinin en derin sevgisini ve saygısını armağan etmişlerdir. Ağaçlarımız, halkımızın duyuşuna, düşüncesine girmiş, sinmiştir. Onlarda bizi, bizde onları görmemek mümkün olmaz.
Yukarıdaki parça, ağacın önemini anlatan bir metnin giriş paragrafıdır. Yazar, bu paragrafta halkımızın ağaca büyük bir önem verdiğini, onunla bütünleştiğini anlatmıştır.
Ağaç kelimesi eski çağlardan beri dilimizde yaşamaktadır. Orhun Yazıtları’nda bile ağaçla karşılaşırız. Türk şiirinde ağaca karşı derin bir ilgi görülür. Memleketimizde birçok yerin adı ağaçtan alınmıştır: Çamlıbel, Kirazlıyayla, Kırkağaç… Bunlar halkın ağaca verdiği önemi gösterir. Bazı ağaçlarla ilgili yerlerin ayrıca bir tarihi de vardır: Göynük teki “Beykavağı” adlı yere ad verilmesinde Yıldırım ın oğlu Süleyman’ın rolü olduğunu Âşıkpaşazade Tarihi yazar. Eskiden beri birçok Türk boyuna, birçok kişiye ağaç adı verilmiştir. Yeni soyadı kanununa göre pek çoğumuz, soyadımızı ağaca bağlamış bulunuyoruz. Bu da gösteriyor ki halkımız, ağaca karşı beslediği sevgiyi hâlâ yüreğinde yaşatmaktadır.
Ağaç, yalnız şairin belleğinde değil, halkın hayatında da bir andaç, bir nişandır. Çocuk doğduğunda, düğün yapıldığında, uzun bir yolculuğa çıkılırken ağaç dikilir. Artık onun büyümesi için elden gelen yapılır. Ağaç boylandıkça hatıralar da içimizde serpilir, gümrahlaşır.
Pir Sultan Abdal’ın şiirlerinden birçoğu ağaç çağrışımları ve buluşlarıyla doludur: “Çiçek açar, domur domur dal verir / Kimi uzar, birbirine el verir / Kimi meyve verir, kimi gül verir / Ağaçlar üstünde dillenir kuşlar”
Giriş paragrafından sonra gelen bu paragraflar metnin gelişme bölümünden alınmıştır. Bu paragraflarda yazar, halkımızın eskiden beri ağaca büyük önem verdiğini anlatmıştır. Bu görüşünü kanıtlamak için de Türk tarihinden ve adını ağaçtan alan yurt köşelerinden örnekler vermiştir.
Ağaca verilen değer bugün daha da artmıştır. İzinsiz ağaç kesmek yasaktır. Bu konuda bazı ülkelerde çok ağır cezalar verilmektedir. Bizim memleketimizde ise halkımızın gönlünde derin bir ağaç sevgisi vardır. Onun bu sevgisi, modern ağaç bilgisiyle ışıklanırsa yurdumuz kısa zamanda yemyeşil olacaktır.
Son paragrafta ise yazar, yazısını bir sonuca bağlamış ve yurdumuzun yemyeşil olabilmesi için halkımızın modern ağaç bilgisiyle donatılması gerektiğini söylemiştir.
Örnek-2
Mehmet adlı bir Türk askeri Çanakkale’de İngilizlerle savaşırken yaralanır. Haydarpaşa Hastanesinde tedavi edilir. Ayağı bir parça sakat kaldığı için hafif hizmete ayrılır ve hastanede görevlendirilir. Mehmet’e bir gün Haydarpaşa Tren İstasyonu’ndan hastaneye götürülmek üzere esir İngiliz askeri teslim edilir. Mehmet ve hasta İngiliz asker, yağmurlu bir havada kör topal yola devam ederler.
Bu paragrafta, olay paragrafına özgü nitelikler ağır basmaktadır. Bir hikâyenin serim (giriş) bölümü olan paragrafta olay, kişiler ve olayın yaşandığı çevre birlikte verilmiştir.
Mehmet dehşetli bir İngiliz düşmanıdır aslında. Ötekilere pek o kadar kızmaz, her biri için ayrı ayrı mazeretler bulmaya çalışır, sulh olursa onları affedebileceğini hissederdi. Fakat İngilizlere çok kızgındı. Zor şartlarda yol alırken, İngiliz büsbütün “stop” deyip durmasın mı? Mehmet bu sefer büsbütün telaşlandı:
- Vay anam, ben ona adam ol derken o büsbütün cüdam oldu… Hey beri bak… Hele şöyle kımılda bakayım… Yürü de evvelki gibi yürü razıyım… Hastaneye çok kalmadı… Orada seni rahat yatağa yatırırlar, sıcak yemek verirler. Haftaya kalmaz domuz gibi olursun, diye söyleniyordu kendi kendine.
- Yahu para sende, rahat sende, memleket sende, dükkân, tezgâh sende… Yedi deniz aşırı yerden, kale gibi gemilerine binip ne halt etmeye gelirsin buralara, benimle muharebeye tutuşursun… beni öldürüp de yamalı donumu mu alacaksın? Ne adını bilirim… ne memleketini bilirim, sen Çanakkale’ye geldin diye davarımı satar, ocağımı söndürür, çoluk çocuğumun her birini bir yana dağıtır gelirim… Muhareben de kahpece… yanına sokmadan, suratını göstermeden, uzaktan şarapnelini yerim, ayağım sakat kalır… Elime düştün… seni bir tepmede yere gömsem yeridir… ille zebunluğunu görüyorum… besbelli bir taksiratım var ki Cenab-ı Mevla seni bu dünya âlemde bana musallat etti… Gel başımın belası… gel seni sırtımda taşıyayım da tamam olsun…
Serim bölümünden sonra gelen bu gelişme paragraflarında yazar, Mehmet’in İngilizlere karşı duyduğu öfkeyle birlikte onun ağzından, bu ulusun o dönemde haksız yere Çanakkale’ye gelişini anlatmıştır. İnsanımızın düşmanlarına karşı bile merhametle yaklaştığını ortaya koymuştur. Yazarın bütün bunları anlatmadaki amacı ise Türk askerinin derin bir inanca, sağlam bir ahlaka ve yüksek bir insanlık sevgisine sahip olduğunu göstermektir.
Mehmet, çok zor şartlar altında, düşe kalka, yağmurdan sırılsıklam hâlde ezeli düşmanı, yaralı İngiliz askerini hastaneye ulaştırır. Böylece üzerindeki dağ gibi yükten kurtulur.
Çözüm (sonuç) paragrafında ise yazar. Mehmet’in öfkesini bastırıp karakteri yaralı İngiliz askerini hastaneye bırakıp bu yükten kurtulmasını anlatmıştır.
Örnek-3
Zararlı bir alışkanlık: Yazıp bozmak; bir satır bozuk oldu mu hemen o yaprağı yırtmak; birkaç yaprak yırtınca da o defteri kaldırıp atmak… Bu alışkanlık, çocukla beraber büyür. Defterde, kalemde çocuk kadar küçük olan yeni baştan usulü” yaş ilerledikçe hayatın her dönemine geçmektedir.
Bir şeyi yok etmeden düzeltmeye alışmak da lazım. Başlanan bir şeye devam etmek ve onu bitirmek, insan iradesinin başarısıdır. Bunun zıddına biz, maymun iştahlılık deriz. Maymun iştahlı, mesela bir atkı örmeye başlar, bitirmeden başka bir işe geçer; bir kitabı okumaya koyulur, sekiz on sayfa bile okumadan onu atar, bir diğerinin yapraklarını karıştırmak ister.
Hayatın her döneminde başarılı olmak için insanlığın uzun tecrübeler sonunda elde ettiği kural şudur: İyiye başlamak, iyi başlamak ve iyi bir yolda devam edip onu bitirmek. Kıymeti ne olursa olsun, eser sahibi olabilmek için bundan başka çare yoktur. Başlarken her şey güçtür. İlk zamanda o güçlüğe katlanmak gerekir. Devam edince aynı şey sıkıntı verir, bu sıkıntıyı sineye çekmeli. Fakat eser bittiği zaman duyulan zevk, bütün bu güçlükleri, bütün bu çekilmiş sıkıntıları karşılayacaktır. 
Bizzat hayat da bir eserdir. Ölüm gelip de insan, gözlerini dünyaya kapayacağı zaman: “Ben şu işi yaptım, şu kitapları yazdım, şu sözleri söyledim, şu insanları yetiştirdim, şu iyilikleri ettim, şu kalpleri kazandım…” diyebiliyorsa en büyük eseri olan hayatını gönül rahatlığıyla bitirmiş olur. Bütün ömrü yazboz tahtası olanların bu mutluluğa ermelerine, verimli bir insan olmalarına imkân var mı?
Bu metin dört paraftan oluşan bir düşünce yazısıdır. Şimdi metnin paragraflarını sırasıyla inceleyelim.
I. Paragraf: Giriş paragrafıdır. Yazar bu paragrafta zararlı bir alışkanlık olan yazıp bozmaktan söz ederek yazısına giriş yapmıştır. Bunun yanında yazıp bozma alışkanlığının çocuklukta ortaya çıktığını ve bu alışkanlığın ileri yaşlarda da sürdüğünü belirtmiştir. Bu paragrafta bir işe başlayıp onu yarım bırakmanın zararları üzerinde duracağını söyleyerek ele alacağı konuyu ortaya koymuştur.
II. Paragraf: Gelişme paragraflarının ilkidir. Yazar, bu paragrafta maymun iştahlı, hevesi çabuk geçen insanlardan örnek vermiş ve bu yaratılıştaki kişilerin başarısız olduğunu vurgulamıştır.
III. Paragraf: Bu gelişme paragrafında ise yazar başarılı olmak için başlangıçta ortaya çıkan zorluklara katlanmak gerektiğini söylemiştir. Bu görüşünü desteklemek için de hayattan ve insanlığın ulaştığı tecrübelerden örnekler vermiştir.
IV. Paragraf: Sonuç paragrafıdır. Bu paragrafta yazar, hayatı bir esere benzetmiş ve her insanın hayatını en güzel şekilde tamamlaması gerektiğini, bir eser ortaya koyamayanların mutlu olamayacaklarını söylemiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder