30 Aralık 2013 Pazartesi

9.SINIF DİL VE ANLATIM 4.ÜNİTE KONU ÖZETİ

KELİMEDE ANLAM VE KAVRAM

Sözcükler, farklı anlamları, anlam birimlerini içinde barındıran bir yapıdır. Bunlar sırasıyla şöyledir:
  • Kavram: Bir varlığın veya düşüncenin zihindeki soyut ve genel tasarımı, mefhum, konsept.
  • İmge: Zihinde tasarlanan ve gerçekleşmesi arzulanan şey, hayal, hülya.
  • Gösteren: Bir sözcüğü meydana getiren seslerin her biri, harf.
  • Gösterilen: Sözcüğün kavram yönü. yani gösterenin oluşturduğu içerik, anlam.
  • Kavramlaştırma: Bir varlığı, olayı, duyguyu ve düşünceyi seslerle (sözcüklerle) simge hâline getirme.
  • Anlamlandırma: Sözcüğün ya da aktarılan iletinin içerdiği anlamı çözümleme, ona anlam verme.
Dildeki sözcükler, “gösteren” ve “gösterilen” unsurlarından oluşur. Sözcükleri gösteren, ifade eden harfler olduğu gibi, bunların çağrıştırdığı gösterilen, yani içerik ve anlam vardır. Örneğin “a, b, i, n” birer harftir. Ancak bu harfler “b, i, n, a” biçiminde dizildiğinde kendisi dışında bir anlam ifade eder. “Bina” dendiğinde her insanın zihninde ayrı bir görüntü, farklı bir bina canlanır. İşte “b, i, n, a” harfleri gösteren durumundayken bu kelimenin zihnimizde oluşturduğu içerik, anlam “gösterilen”dir.
İnsanoğlu varlıkları, duygu ya da hayalleri, ses bileşenleri yardımıyla simge hâline getirir. Böylece kavramlar oluşturulur. Kavramlaştırma, var olandan hareketle gerçekleştirilen bir tür soyutlama sayılır. Anlamlandırma sürecinde kavram bir taraftan ses imgesine, gösterilene, öte taraftan adlandırılacak hususa (göndergeye) bağlıdır. Bu yönden bakıldığında dildeki kelimeler; nesne, olay, duygu veya düşüncelerin simgeleri niteliğindedir.
Sözcükler, harflerin rastgele dizilmesinden ibaret unsurlar değildir. Bir sözcük duyulduğunda veya okunduğunda onun karşıladığı varlık, kavram, olay, durum vb. insanın zihninde canlanır. Bu, sözcükleri anlamlandırma sürecidir. Bu anlamlandırma aynı dili bilen ve konuşan insanlar arasında gerçekleşir. Anlamlandırma aynı zamanda iletişimi de sağlar. Aktarılan bir iletiyi karşıdaki kişi anlamlandırmıyorsa iletişim gerçekleşmez.
Dilde hemen her kelimenin bir anlamı vardır. Bazı kelimeler zamanla birden fazla anlam kazanabilir. Bu durumda kelimelerin anlamı, bağlama göre, yani kullanıldığı ortama ve cümleye göre değişkenlik gösterir. Günlük hayatta bir anlamı karşılayan bir sözcük, zaman içinde felsefe, sanat ya da bilim dalının vb. geçmişten gelen birikimlerini yüklenebilir. Böylece sözcük felsefede kavram, bilimde terim, sanatta da imge olabilir. Örneğin “hücre” kelimesi biyolojiyle ilgili bir “terim” olduğu gibi, şiirde hapishane anlamını taşıyan bir “imge” olarak kullanılabilir. Ayrıca “hücre” sözcüğü, günlük hayatta “küçük oda” anlamında da kullanılabilir.
Tüm bunlar da göstermektedir ki sözcükler bağlama göre farklı anlamlar kazanabilmektedir.
Somut ve Soyut Anlam
Beş duyudan biriyle algılayabildiğimiz varlıkları karşılayan sözcükler somut anlamlıdır. Beş duyumuzdan biriyle algılayamadığımız fakat varlığına inandığımız kavramları karşılayan sözcükler soyut anlamlıdır.
“Ağaç, uçak, silgi, kitap, hava, sıcaklık vb.” sözcükler somut anlamlıdır. Bu sözcüklerin karşıladığı varlıkları beş duyumuzdan en az biriyle algılayabiliyoruz.
“Üzüntü, sevgi, eziyet, korku, mutluluk vb.” sözcükleri beş duyumuzun hiçbiriyle algılayamıyoruz. Ancak bu kavramların var olduğuna inanıyoruz. Dolayısıyla bu sözcükler soyut anlamlıdır.
“Soğuk su içersen tabii ki hasta olursun.” cümlesinde “soğuk” ve “su” sözcükleri somut anlamlıdır. Çünkü “soğuk” dokunma duyusu ile, “su” hem görme hem dokunma duyusuyla algılanabilir.
“Öfke ile kalkan zarar ile oturur.” cümlesinde “öfke” ve “zarar” sözcükleri beş duyudan herhangi biri ile algılanamaz. Dolayısıyla bu sözcükler soyut anlamlıdır.
“Tatlı üzümleri keyifle yediler.” cümlesinde “tatlı” sözcüğü somuttur. Çünkü tatma duyusu ile algılanabilen bir özellik taşımaktadır. Yine “üzüm” sözcüğü de somuttur çünkü bu da duyu organlarıyla aklanabilmektedir. Ancak “keyif” sözcüğü soyuttur, bu sözcük duyu organlarıyla algılanamaz.
Soyutlama
Somut anlamlı bir sözcük, zaman içinde soyut bir anlam kazanabilir. Buna soyutlama adı verilir.
Somut anlamıyla “bazı maddelerin dilde bıraktığı yakıcı duyu, tatlı karşıtı” demek olan “acı” sözcüğü, “Acı haber köye kısa sürede ulaşır.” cümlesinde “üzücü” anlamına gelerek soyut bir anlam kazanmıştır. Böylece sözcük mecaz anlam yüklenmiştir.
“Yerinden bir anda fırladı, ateş fışkıran gözlerle etrafına bakmaya başlamıştı.”cümlesindeki “ateş” sözcüğü somut anlamıyla “yama cisimlerin tutuşmasıyla beliren ısı ve ışık” demektir. Ancak bu cümlede “öfke, hırs, hınç” anlamında, yani soyut anlamda kullanılmıştır.
Somutlama
Soyut anlamlı kimi kelimeler zamanla somut bir anlam kazanabilir. Buna somutlama denir.
Soyut anlamlı olan “sevgi” sözcüğü, “Sevgi, bu akşam tiyatroya gidecekmiş.” cümlesinde bir insanı karşılayacak biçimde kullanılmış ve somut hâle gelmiştir.
“İyiler, dünyada az yaşarmış.” cümlesinde de normalde soyut anlamlı olan “iyi” sözcüğü somut bir anlamı ifade etmektedir. Burada sözcük “iyi insanları” karşılamaktadır. İnsan da somut bir sözcük olduğuna göre somutlama yapılmıştır.
Somutlama, bir cümlede benzetme yoluyla da yapılabilir.
“Hayatım, bir film şeridi gibi gözümün önüne geldi.” cümlesinde soyut bir anlam taşıyan “hayat” kavramı, “film’e benzetilerek somutlama yapılmıştır.

KELİMELERİN FARKLI ANLAMLARDA KULLANIMI
1. Gerçek ve Mecaz Anlam
Bir sözcüğün söylendiğinde akla gelen ilk anlamına gerçek anlam denir. Bu, sözcüğün temel anlamıdır. Sözcüğün, gerçek anlamından tamamıyla uzaklaşarak kazandığı anlama ise mecaz anlam adı verilir.
“Esmek” sözcüğü,
“Denizden serin bir rüzgâr esiyor.” cümlesinde gerçek anlamıyla kullanılmıştır. Burada “havanın bir yönden bir yöne akması” anlamında kullanılmıştır.
“Bu yolculuk fikri nereden esti?” cümlesinde “yapılması önceden düşünülmüş olmamak, bir şeyi aniden yapmaya karar vermek” anlamında kullanılmıştır. Bu. sözcüğün gerçek anlamından uzak olan anlamıdır. Dolayısıyla “esmek” sözcüğü bu cümlede mecaz anlamıyla kullanılmıştır.
“Şehrin geniş caddelerinde bir süre yürüdük.” cümlesinde “geniş” sözcüğü gerçek anlamda kullanılmıştır. Çünkü sözcük bu cümlede “eni çok olan, enli” anlamında kullanılmıştır.
“İstanbul gibi büyük kentlerde geniş iş olanakları vardır.” cümlesinde “geniş” sözcüğü ise mecaz anlamda kullanılmıştır. Çünkü sözcük, bu cümlede “eni çok olan” anlamında kullanılmamıştır. Yeni bir anlam kazanmış, “çok” anlamında kullanılmıştır.
“Düğmeyi dikmek için beyaz, ince ip gerekiyor.” cümlesinde “ince” sözcüğü “boyut olarak benzerlerinden daha dar ve kalınlığı az olan” anlamında kullanılmıştır. Yani “kalın” sözcüğünün karşıtı anlamındadır. Bu, gerçek anlamdır.
“Doğum gününde ona çiçek alman ince bir davranıştı.” cümlesinde ise gerçek anlamından uzaklaşmıştır. Burada “zarif, kibar” anlamında kullanılmıştır. Dolayısıyla bu cümledeki “ince” sözcüğü mecaz anlamıyla kullanılmıştır.
“Katı maddeler ışığı geçirmez.” cümlesinde “katı” sözcüğü “sert, yumuşak karşıtı” anlamında kullanılmıştır. Bu, gerçek anlamdır.
“Bu katı davranışı sana yakıştıramadım.” cümlesinde ise gerçek anlamından uzaklaşmıştır. Bu cümlede sözcük “hoşgörüsüz, acımasız, merhametsiz” anlamında kullanılmıştır. Dolayısıyla bu cümledeki “katı” sözcüğü mecaz anlamıyla kullanılmıştır.
2. Yan Anlam (Yakıştırmaca Anlam)
İlk başta bir varlık ya da kavramı karşılayacak biçimde kullanılan sözcüklerin, gerçek anlamlarından uzaklaşarak kazandığı diğer anlamlara yan anlam denir.
“Kolumda dayanılmaz bir sızı vardı.” cümlesinde “kor sözcüğü, “insan vücudunda omuz başından parmak uçlarına kadar uzanan bölüm” anlamında kullanılmıştır. Bu. sözcüğün gerçek anlamıdır.
“Pencerenin kolu elimde kaldı.” cümlesinde ise “kol” sözcüğü, yan anlamıyla kullanılmıştır. Burada kol sözcüğü, insan organından hareketle, benzerlik ilişkisiyle oluşturulmuştur.
“Sandalyenin bir ayağı kırılmış.”
“Ayakkabısının burnu epey aşınmış.”
“Uçağın kuyruk kısmında arıza meydana gelmiş.” cümlelerindeki altı çizili sözcüler de yan anlamıyla kullanılmıştır.
Cümlede mecazlı anlatım değişik yollarla sağlanır. Bu yollar arasında “dolaylama, ad aktarması, istiare, kişileştirme, konuşturma, kinaye ve tariz” sayılabilir.
a. Mecaz-ı mürsel (ad aktarması): Günlük konuşmalarımızda bir varlık ya da kavramı anlatırken bazen o varlık ya da kavramı söylemez, onun bir özelliğini ya da bir parçasını söyler, böylece o varlık ya da kavramı anlatırız. İşte benzetme amacı olmaksızın bir sözcüğün yerine başka bir sözcüğün kullanılmasına ad aktarması adı verilir. Buna mecaz-ı mürsel ya da düz değişmece denir.
“Babamı cepten arar mısın?” cümlesinde “cep” sözcüğü benzetme anlamı olmaksızın “telefon” yerine kullanılmıştır. Dolayısıyla burada ad aktarması vardır. Ad aktarması değişik şekillerde karşımıza çıkar:
Bir varlığın belirgin özelliği söylenerek o varlık çağrıştırılır.
“Bursa’dan Yalova’ya giderken arabalıya biner, karşıya öyle geçeriz.” cümlesinde “arabalı” sözü ile anlatılmak istenen “arabalı vapurdur. Burada vapur söylenmemiş, onun yerine en önemli özelliği olan araba taşımaktan hareketle “arabalı” sözcüğü kullanılmıştır.
Bir varlığın bütünü söylenir, onunla o varlığın bir parçası ya da içindekiler çağrıştırılır.
“Hastaneyi ara da çocuk için randevu al.” cümlesinde “hastane” bütündür. Bu sözle hastanedeki görevli anlatılarak ad aktarması yapılmıştır.
Sanatçı söylenerek o sanatçının eserleri çağrıştırılır.
“Peyami Safa’yı okumak istiyorum bu yaz.” cümlesinde okunan yazar değil, onun eserleridir.
Yazar ismi söylenmiş ama onun eserleri anlatılmak istenmiştir.
Ankara olaya tepki gösterdi.”
“İki tabak yedi ama yine de doymadı.”
Salon, sanatçıları alkış yağmuruna tuttu.”
“Çevredeki meraklı gözlerden rahatsız olmuştu.” cümlelerindeki altı çizili bölümlerde de ad aktarması yapılmıştır.
b. Dolaylama: Bir varlığı ya da kavramı birden fazla sözcükle karşılamaya dolaylama denir. Bu daha çok genel kabul görmüş, toplum tarafından öyle ifade edilegelmiş varlıklar için geçerli olan bir durumdur.
“Balık” sözcüğü yerine “derya kuzusu”.
“Aslan” sözcüğü yerine “ormanlar kralı”,
“Kaleci” sözcüğü yerine “file bekçisi”,
“Kömür” sözcüğü yerine “kara elmas”
sözü birer dolaylamadır.
c. Kişileştirme (teşhis): İnsan dışındaki varlıklara, insana özgü nitelikleri vermektir.
“Ay suda bestelerken en güzel şarkıyı
Küreklerim de suya en derin şiiri yazdı”
dizelerinde kişileştirme söz konusudur. İnsana özgü nitelikler olan “şarkı bestelemek”, “ay”a; “şiir yazmak” da “kürekler” e verilmiştir.
d. İntak: İnsan dışındaki varlıkları konuşturma sanatına ise “intak” denir.
“Akıl ersin, ermesin sevdama
Senden yanayım, dedi yeşeren dal senden yana.”
dizelerinde “dal” konuşturulduğundan intak vardır.
e. İğretileme (istiare): Bir sözcüğün benzetme ilgisiyle başka bir sözcük yerine kullanılmasıdır. İstiarede aralarında benzerlik ilgisi bulunan iki varlık ya da kavramdan biri söylenerek diğeri kastedilir.
“Yuvayı yapan dişi kuştur.” atasözünde “dişi kuş” sözüyle kastedilen “kadın”dır. Kadın, dişi kuşa benzetilmiştir. Ancak benzetme unsurlarından sadece biri (dişi kuş) söylenmiştir. Dolayısıyla burada istiare vardır.
“Şakaklarıma kar mı yağdı, ne var?” cümlesinde benzetme ilgisi kurularak “ağaran (beyaz) saçlar” yerine “kar” sözcüğü kullanılmıştır. Ancak sadece kendisine benzetilen unsur olan “kar” kullanılmış ve istiare yapılmıştır.
f. Kinaye: Bir sözcüğü hem gerçek hem mecaz anlama gelecek biçimde kullanmaktır. Ne var ki kinayede genellikle mecaz anlam kastedilir.
“Atılan ok geri gelmez.” atasözünde kinaye yapılmıştır. Gerçek anlamda atılan ok geri dönmez. Buradaki mecaz anlam ise “iyi düşünmeden yapılan işlerin, söylenen sözlerin sonunun pişmanlık olduğu ‘dur ve anlatılmak istenen de budur.
“Ey benim sarı tamburam
Sen ne için inilersin
- İçim oyuk derdim büyük
Ben onun’çün inilerim”
dizelerinde “içim oyuk” sözünde kinaye vardır. Bir tür çalgı olan “tambura’ nın gerçekte içi oyuktur ancak burada kastedilen -dertli olmak”tır.
g. Tariz: Söylenmek istenen sözü düşündürücü ve imalı bir biçimde belirtmeye tariz denir.
Hediye namıyla bir şey gönderme
Âdet edip hiç misafir kondurma
Komşunun evi yanar iken söndürme
El kârıyçin bir adım da uzanma
dörtlüğünde şair söylediklerinin tam tersini kastederek tariz yapmıştır.
3. Terim Anlam
Bilim, sanat, meslek dalı ya da herhangi bir konu ile ilgili belirli bir anlamı olan sözcüklere terim anlamlı sözcükler denir.
Örneğin resimde kullanılan “palet, tuval”,
Matematikte kullanılan “karekök, altıgen, tam sayı”,
Edebiyatta kullanılan “ölçü, redif, uyak, gazel, koşma”,
Tiyatroda kullanılan “perde, oyun, dekor” gibi sözcükler terim anlamlı sözcüklerdir.
Terim anlamlı sözcükler, günlük hayatta yeni anlamlar yüklenebilir.
“Trakya ağzıyla konuşuyor.” cümlesindeki “ağız” sözcüğü dille ilgili bir terimdir.
“O günden sonra ağzını bıçak açmadı.” cümlesindeki “ağız” sözcüğü ise terim değildir.

ANLAM İLİŞKİLERİNE GÖRE KELİMELER

Sözcüklerde Eş Anlamlılık
Kimi sözcükler yazımları farklı olduğu hâlde aynı anlamı karşılar. İşte bu sözcüklere eş anlamlı ya da anlamdaş sözcük denir.
“sözcük-kelime, kafa-baş, yaşam-hayat, cevap-yanıt vb.” sözcükler eş anlamlıdır. Bu sözcükler, yazılışı yönünden farklı olsa da aynı anlamı karşılamaktadır.
Eş anlamlı sözcükler aynı anlamı karşılasa bile birbirinin yerine her zaman kullanılamaz.
“Kara” sözcüğünün eş anlamlısı “siyah” sözcüğüdür.
“Karadır bu bahtım kara
Sözüm kâr etmiyor yâra”
dizelerindeki “kara” sözcüğünün yerine aynı anlamı karşılayan “siyah” sözcüğünü getirelim. “Siyahtır bu bahtım siyah” dediğimizde cümlenin anlam ve anlatımının bozulduğunu görüyoruz.
Sözcüklerde Zıt Anlamlılık
Türkçede nasıl kimi sözcükler eş anlamlı ise bazı sözcükler de birbirinin karşıt anlamlar taşımaktadır. İşte bu tür sözcüklere karşıt anlamlı veya zıt anlamlı sözcükler denir.
“sevinmek – üzülmek, ileri – geri, gitmek – gelmek, hareketli – durağan vb.” sözcükler zıt anlamlıdır.
Eş anlamlılıkta olduğu gibi karşıt anlamlılıkta da sözcüklerin karşıtını bulurken sözcüklerin cümlede kazandığı anlama dikkat etmek gerekir.
“Kara günümüzde yalnız o vardı yanımızda.” cümlesinde “kara” sözcüğünün karşıt anlamlısı “ak” değildir. Çünkü “kara” sözcüğü bu cümlede “kötü” anlamında kullanılmıştır. O hâlde karşıt “iyi” sözcüğü olabilir:
“İnsanın iyi günü de olmaz olur mu?”
Eylem soylu sözcüklerde karşıt anlamlılığı bulurken “olumsuz” ifadeler sizi şaşırtmasın. Sözcüklerin olumsuzu, karşıt anlamlılığı oluşturmaz.
“Babam bugün İzmir’e gitti.” cümlesindeki “gitmek” sözcüğünün olumsuzu o sözcüğünün karşıt anlamlısı değildir. Çünkü “gitmek” “bir yerden başka bir yere varmak”tır. “Gitmemek” ise “gitme işinin yapılmaması”dır. Karşıtlığın oluşması için ise “gitme” eyleminin karşıtının oluşması gerekir: “Babam bugün İzmir’den geldi.” cümlesinde olduğu gibi.
Sözcüklerde Yakın Anlamlılık
Türkçede bazı sözcükler, aynı anlamı karşılamasa da cümlelerde aynı anlamı karşılayacak şekilde kullanılabilir. İşte böyle sözcükler, yakın anlamlıdır. Eş anlamlı sözcüklerde bire bir anlam eşitliği varken yakın anlamlı sözcüklerde anlamca yakın olma özelliği vardır. Yakın anlamlılık, sözcüklerin cümledeki kullanımlarına göre ortaya çıkan bir durumdur.
“Ressam son tablosunda canlı renkleri seçmiş.” cümlesindeki “canlı” sözcüğü ile,
“Bu sene elbiselerde parlak renkler kullanılmış.” cümlesindeki “parlak” sözcüğü yakın anlamlıdır. Her iki sözcüğü tek başına ele aldığımızda farklı anlamlar karşımıza çıkar. Ancak bu sözcükler her iki cümlede “göz alıcı” anlamında kullanılmıştır.
Sözcüklerde Sesteşlik
Kimi sözcükler, aynı ses değerlerine sahiptir, yani bu sözcüklerin yazılışı aynıdır. Ancak bu sözcükler farklı anlamları karşılar. İşte böyle sözcükler sesteş veya eş seslidir.
“Köyün içinden geçen çay, yazları kuruyordu.”
“Bir bardak çay içince tüm yorgunluğunu unuttu.”
Birinci cümledeki “çay” sözcüğü “akarsu” anlamını taşımaktadır. İkinci cümledeki “çay” ise “çeşitli bitkilerin yapraklarının demlenmesiyle elde edilen içecek” anlamındadır. Dolayısıyla “çay” sözcükleri sesteştir.
“Bu çiçekleri size ben getirdim.”
“Yüzünde küçük bir ben vardı.”
cümlelerindeki “ben” sözcükleri sesteştir. “Ben” sözcüğü birinci cümlede “I. tekil kişi zamiri”, ikinci cümlede “siyah nokta” anlamındadır.
Bir sözcüğün sesteş olabilmesi için her iki anlamının da temel anlam olması gerekir. Bir yerde gerçek, diğer yerde mecaz anlamıyla kullanılan sözcük sesteş kabul edilmez.
Örneğin yüz” sözcüğünü ele alalım.
“Masanın yüzü çok kirlenmiş.” cümlesinde “yüz” sözcüğü “yan, taraf” anlamında kullanılmıştır.
“Bu yüz bana tanıdık geliyor.” cümlesinde “kişi”,
“Ne yüz ile geliyorsun ki bana?” cümlesinde “utanma, sıkılma” anlamında kullanılmıştır. Bu örnekler, “yüz” sözcüğünün diğer anlamlarıdır. Dolayısıyla bu sözcükler kendi aralarında sesteş olarak kullanılamaz. Ancak;
“Sabahleyin yüzünü yıkamasını yüz kere söyledim.” cümlesindeki “yüz” sözcükleri sesteştir. Çünkü birincisi “çehre, surat”, ikincisi “sayı” anlamındadır.
Yansıma Sözcükler
“Çalılıkların arasında bir çıtırtı duydum.” cümlesindeki “çıtırtı” sözcüğü gibi, doğadaki sesleri karşılayan sözcüklere yansıma adı verilir. “Şırıl, horul, vızır. pat. çat vb.” sözcükler de bir sese karşılık geldiğinden yansımadır.
Yansıma sözcüklerden fiil ya da isim türeyebilir.
“Yokuşu tırmanırken arabamızın lastiği patladı.” cümlesinde “patlamak” fiili yansımadan türemiştir, “pat” sözcüğü yansımadır, sonra bu sözcük ek almış ve “pat-la-” fiili türemiştir.
“Arıların vızıltısı ta buraya kadar geliyor.” cümlesinde “vızıltı” ismi, yansıma olan “vız” sözcüğünden türemiştir.


KELİMELERDE ANLAM DEĞİŞMELERİ

Anlam Genişlemesi
Bazı sözcükler, anlam genişlemesi yoluyla yeni anlamlar kazanabilir. Bunun yanında sözcükler anlam daralmasına da uğrayabilir. Başlangıçta birden çok anlam içeren bir sözcük, o anlamlarını yitirerek zaman içinde tek bir anlamı içerir duruma gelebilir.
Örneğin, “yağlı” sözcüğü “yağı çok olan” anlamını taşır. Bu, yağlı sözcüğünün temel anlamıdır.
“Yağlı bir müşteri görse hemen ellerini ovuşturur.” cümlesinde “varlıklı, zengin” anlamında kullanılmıştır.
“Böyle yağlı bir iş hiç kaçırılır mı?” cümlesinde ise “yağlı” sözcüğü, “çok fazla zahmet çekmeden, bol kazanç sağlayan” anlamında kullanılmıştır. Görüldüğü gibi “yağlı” sözcüğü anlam genişlemesi yoluyla yeni anlamlar kazanmıştır.
Anlam Daralması
Bir sözcüğün anlattığı varlık, nesne ya da eylemin ancak bir bölümünü, bir türünü anlatır duruma gelmesidir. Dilimizdeki davar sözcüğü her türlü “mal ve varlık”ı karşılarken günümüzde yalnızca “koyun” ve “keçi” türündeki hayvanları karşılayacak biçimde kullanılmaktadır. İşte bu sözcükte anlam daralması vardır. Günümüzde “incir” anlamına gelen ‘yemiş’ sözcüğü eskiden bütün meyveleri karşılayacak bir anlama sahipti. Demek ki “yemiş” de anlam daralmasına uğramıştır.
Anlam Değişmesi
Bir sözcüğün başlangıçta karşıladığı anlamdan uzaklaşarak zaman içinde başka bir anlamı karşılayacak duruma gelmesidir.
“Tütün” sözcüğü eskiden “duman” anlamında kullanılırken bugün “Nikotin içeren yapraklı bitki” anlamında kullanılmaktadır. Görüldüğü üzere sözcük, anlam değişmesine uğramıştır. Geçmişte “kolay, değersiz, hakir” anlamında kullanılan “ucuz’ sözcüğü, şimdilerde genellikle, “pahalı karşıtı, düşük fiyatlı” anlamında kullanılmaktadır.
a. Anlam iyileşmesi: Kimi sözcüklerin başlangıçta kötü bir anlam taşırken zaman içinde iyi bir anlam karşılayacak hâle gelmesidir.
Yavuz” sözcüğü eskiden “kötü, hırsız” anlamını taşırken daha sonra “yiğit, kahraman” anlamını karşılar duruma gelmiştir ki bu, anlam iyileşmesi vardır.
Çok eskiden “emek” sözcüğü “acı, eziyet” anlamlarını içerirken günümüzde “bir işin yapılması için harcanan beden gücü” anlamını yüklenmiştir.
b. Anlam kötüleşmesi: Bir sözcüğün başlangıçta iyi bir anlam taşırken zaman içinde kötü bir anlamı karşılayacak hâle gelmesidir.
Dilimize Arapçadan geçen ukala sözcüğü “akıllılar” anlamını taşırken bugün “kendini akıllı ve bilgili sanan, bilgiçlik taslayan” anlamında kullanılmaktadır.
“Canavar” sözcüğü başlangıçta “canlı, yaşayan, hayvan” gibi anlamlan karşılamıştır. Fakat zamanla olumsuz bir anlam karşılar hâle gelmiştir. Demek ki bu sözcükte anlam kötüleşmesi vardır.
Çok Anlamlılık
Bir sözcüğün ilk başta tek bir anlam taşırken zaman içinde başka anlamları karşılamasına çok anlamlılık denir.
Örneğin temel anlamı “sert şeyleri vurarak veya ezerek parçalamak” olan kırmak sözcüğünün zaman içinde 10’dan fazla anlam kazandığını görmekteyiz.
Ayrıca “geçmek” sözcüğü,
“Elindeki kitabı bırakıp diğer odaya geçti.” cümlesinde “bir yerden başka bir yere gitmek” anlamında,
“Seven, yârinden geçer mi?” cümlesinde “bırakmak, vazgeçmek” anlamında,
“Bu hastalık sana kimden geçti acaba?” cümlesinde “bulaşmak, sirayet etmek” anlamında,
“Bütün günüm seni beklemekle geçti.” cümlesinde “harcamak” anlamında kullanılmıştır.
Kelimenin başka anlamları da vardır. Demek ki “geçmek”, çok anlamlı bir sözcüktür.


KELİME GRUPLARI

Bir dildeki anlamlı en küçük söz birliklerine sözcük adı verilir. Sözcükler cümle içinde başka sözcüklerle anlam ilişkileri kurarak gruplar oluşturur. Bu durumda o sözcük grupları da çeşitli anlamlan karşılar. Bir varlığı, bir kavramı, bir durumu veya bir eylemi karşılamak için belli kurallara göre oluşan kelime topluluğuna sözcük grubu denir. Türkçede başlıca şu sözcük grupları şunlardır:
İkilemeler
Anlamı güçlendirmek için aynı sözcüklerin tekrarlanması, anlamları birbirine yakın, karşıt olan veya sesleri birbirini andıran kelimelerin yan yana kullanılmasıyla oluşan sözlere ikileme denir.
“Yağmur, yavaş yavaş şiddetini artırıyordu.” cümlesinde “yavaş yavaş” sözü ikilemedir.
“Doğru dürüst bir iş bulamamış.” cümlesinde “doğru dürüst” sözü ikilemedir. Bu ikilemeyi oluşturan sözcükler yakın anlamlıdır.
“Aşağı yukarı yarım saat sonra kasabaya ulaşırız.” cümlesinde “aşağı yukarı” ikilemesi karşıt anlamlı sözcüklerden oluşmuştur.
“Minik dere şırıl şırıl akıyor.” cümlesinde “şırıl şırıl” ikilemesi yansıma sözcüklerden meydana gelmiştir.
“Üzerinde eski püskü bir palto vardı.” cümlesinde “eski püskü” ikilemesini, biri anlamlı (eski) biri anlamsız (püskü) sözcük oluşturmuştur.
Deyimler
Anlatımı güçlendirmek, söze güzellik katmak amacıyla birden çok sözcüğün genellikle mecaz anlama gelecek biçimde kaynaşmasıyla oluşan sözlere deyim denir. Deyimler, kalıplaşmış olduğundan onu oluşturan sözcükler değiştirilemez.
“Bu işçilerin, ekmeğini taştan çıkarmak için ölürcesine çalıştıklarını gördüm.” cümlesinde “ekmeğini taştan çıkarmak” sözü deyimdir. Üç sözcüğün kalıplaşmasıyla oluşan bu deyim, gerçek anlamından uzaklaşarak “geçimini sağlamakta çok becerikli olmak” anlamını kazanmıştır.
“Müdür beyi görünce nedense dili çözülüverdi.”
“Küçük çocuk, koca adamları parmağında oynatıyor.”
“Ağaçları bıçağıyla kazıdığını gördüğümden bu yana iyice gözümden düştü.”
cümlelerindeki altı çizili sözler de deyimdir.
Sınavlarda genellikle deyimlerin açıklamasına yönelik sorulara yer verilmektedir. Bu yüzden cümlede deyimin açıklamasının verilip verilmediğini ya da deyimin doğru açıklanıp açıklanmadığını iyi saptamak gerekir.
“Bu sevimli ihtiyar, bize her türlü yardımı yapmış, elinden geleni ardına koymamıştı.”cümlesinde “elinden geleni ardına koymamak” deyiminin yanlış açıklandığını görüyoruz. Bu deyim, “yapabileceği her türlü kötülüğü yapmak” anlamını taşır. Dolayısıyla olumsuz durumlar için kullanılır. Bu cümlede ise olumsuz bir durum söz konusu değildir.
“En zor işleri bile tereyağından kıl çeker gibi kolayca hallederdi.” cümlesinde “tereyağından kıl çeker gibi” deyiminin anlamı “bir işi kolayca yapmak”tır. Buna göre cümledeki “kolayca hallederdi” sözü deyimin açıklamasıdır.
Atasözleri
Yıllara dayalı bilgi, birikim ve deneyim sonucu söylenen özlü sözlere atasözü adı verilir. Atasözlerinin söyleyeni belli değildir. Ayrıca atasözleri genel anlamlar içerir ve yargı bildirir. Atasözlerinin de kalıplaşmış bir yapısı olduğundan onları oluşturan sözcüklerin yerine başka sözcükler getirilemez.
“El, elin eşeğini türkü söyleyerek arar.” sözü bir atasözüdür. Bu atasözü “kişinin başkalarının işini önemsemeden yaptığı” anlamını içerir.
“Minareyi çalan, kılıfını hazırlar.” atasözü “Kolay kolay gizlenemeyecek bir suçu işleyecek olan kişi, bunun önlemini alır.” anlamındadır.
Kimi atasözleri anlamca aynı doğrultudadır, kimi atasözleri ise anlamca birbiriyle çelişir.
“Gün doğmadan neler doğar.”
“Kara gün kararıp kalmaz.”
atasözleri “sıkıntıların devamlı olmadığı, bir gün elbet biteceği” anlamını taşır.
“İyilik eden iyilik bulur.”
“İyiliğe iyilik olsaydı, koca öküze bıçak olmazdı.”
atasözleri anlamca birbiriyle çelişmektedir. Birinci atasözünde “iyiliğe iyilikle karşılık verileceği” savı ortaya konurken, ikincisinde bunun tam tersi bir görüş belirtilmiştir.
Atasözleri çoğunlukla mecaz anlamlar içerir.
“İşleyen demir ışıldar.” atasözü mecaz anlamlıdır. Bu atasözü “Tembel tembel oturanlar hantallaşır; çalışanlar açılır, daha yararlı işler yapar.” anlamını taşır.
“Bugünün işini yarına bırakma.” atasözü ise gerçek anlamlıdır.
Atasözleri deyimler gibi kalıplaşmış sözlerdir. Deyimler bir duyguyu, düşünceyi, anlık bir durumu kısa ve etkili bir şekilde bildirir. Atasözlerinin deyimlerden farkı yargı bildirmeleri, cümle hâlinde olmaları ve daha çok doğa, insan ve hayat karşısında toplumun felsefesini, dünya görüşünü yansıtmalarıdır. Ayrıca deyimler genellikle mastar hâlindedir.
“Gönül kimi severse güzel odur.” sözü “Herkesin bir güzellik ölçütü vardır ancak bir kimse için güzel, gönlünün sevdiğidir.” anlamında bir atasözüdür.
“Gönül vermek ise “sevmek, âşık olmak” anlamında bir deyimdir. Görüldüğü üzere atasözü yargı bildirmekte, deyim ise mastar hâlindedir.
Yansıma Grubu
Doğadaki seslerin taklidi sonucu ortaya çıkan sözcüklere yansıma dendiğini belirtmiştik. Bu yansımaların oluşturduğu kelime grupları da vardır.
“Tenceredeki su fokur fokur kaynıyor.” cümlesindeki “fokur fokur” sözü bir yansıma grubudur. Bu söz, tenceredeki suyun kaynarken çıkarmış olduğu sesi karşılamaktadır.
“Koridordan takır tukur sesler geliyor.” cümlesindeki “takır tukur” da yansıma grubudur.
Söz Öbekleri
Cümlede bazı sözcükler başka sözcüklerle anlam ilişkisine girerek söz öbeği oluşturur. Tek başına bir anlamı olan bu sözcükler, söz öbeği oluşturduğunda başka bir anlamı karşılar hâle gelir.
“Bu sanatçı, eserlerine içinde yaşadığı ulusun boyasını sürüyor, onun başarısının altında da bu yatıyor.” cümlesindeki altı çizili sözle sanatçının “eserlerinde ulusal değerleri anlattığı, bu değerlerden beslendiği” anlatılmak istenmiştir.
“Genç bir araştırmacının bulduğu bu el yazması kitap, tarihe tutulmuş bir ışıktır.”cümlesindeki altı çizili sözle “geçmişteki bilinmezlikleri aydınlatmak” düşüncesi anlatılmak istenmiştir.
TAMLAMA GRUBU
Anlamca ilgili sıfat, isim, zamir türünde sözcüklerin kurdukları söz öbeklerine tamlama adı verilir. Tamlamalar birer kelime grubudur.
SIFAT TAMLAMASI
Bir sıfatın bir ismi tamlamasıyla oluşan tamlamalara sıfat tamlaması denir.
“Kuru ekmekleri ufalayarak pencereme koymuştum.”
“Sabahleyin iki güvercin pencereme kondu. Minicik gagalarıyla ekmek kırıntılarını yemeye başladı.”
Bu parçadaki “kuru ekmekler, iki güvercin, minicik gagalar’” sözleri sıfat tamlamasıdır ve bu sözler birer kelime grubudur.
İSİM TAMLAMASI
Anlamca ilgili en az iki ismin birbirini tamamlaması sonucu oluşan tamlamalara isim tamlaması adı verilir. İsim tamlamaları “tamlayan ve tamlanan’dan oluşur.
Ben-im            palto-m
Sen-in              palto-n
O-nun              palto-su
Biz-im             palto-muz
Siz-in               palto-nuz
Onlar-ın          palto-ları
tamlayan eki               iyelik eki
Tamlayan                    Tamlanan
1. Belirtili İsim Tamlaması
Tamlayanın, tamlayan ekini, tamlananın da tamlanan ekini aldığı isim tamlamasıdır.
Kamyonun kasasında iri iri karpuzlar vardı.” cümlesindeki altı çizili tamlama belirtili isim tamlamasıdır.
Kamyon-un                kasa-sı
tamlayan eki               tamlanan eki
tamlayan                     tamlanan
 
Kitabın arasından bir mektup çıkmış.”
Çocuğun gözleri ışıl ışıldı.”
Irmağın suyu buz gibiydi.”
Bilgisayarın monitörünü yenilemeliyiz.”
cümlelerindeki altı çizili tamlamalar da belirtili isim tamlamasıdır.
2. Belirtisiz İsim Tamlaması
Tamlayanın, tamlayan ekini almayıp, tamlananın tamlanan ekini aldığı isim tamlamasıdır.
“Çocukken tren yolculuğunu çok severdim.” cümlesinde “tren yolculuğu” tamlaması belirtisiz isim tamlamasıdır.
Tren                yolculuk(ğ)-u
                           tamlanan eki
tamlayan         tamlanan
“Öğleyin buğday tarlasına gittik.”
Çocuk ayakkabıları daha pahalı oluyor.”
cümlelerindeki altı çizili tamlamalar belirtisiz ad tamlamasıdır.
3. Takısız İsim Tamlaması
Takısız isim tamlamalarında tamlayan da tamlanan da kendi eklerini almaz. Takısız isim tamlamalarında tamlayan, tamlananın neyden yapıldığını veya neye benzediğini bildirir.
“Yün çorap” tamlamasında tamlayan, tamlananın neyden yapıldığını; “aslan asker” tamamlamasında ise tamlayan, tamlananın neye benzediğini bildirmektedir.
4. Zincirleme İsim Tamlaması
En az üç adın tamlayan ve tamlanan ekleriyle birbirine bağlanmasıyla oluşan söz grubudur.
Birkaç veli, okul müdürünün odasında oturuyordu.
Bu cümlede “okul”, “müdür” ve “oda” adları arasında aitlik ilgisi kurularak zincirleme ad tamlaması oluşturulmuştur.
Aşağıdaki cümlelerde altı çizili söz grupları, zincirleme ad tamlamasıdır.
Bahçedeki ceviz ağacının dalları yola sarkıyordu.
Bir süre sonra deniz kenarının sessizliği kapladı ortalığı.
Şehrin ulaşım sorunu yapılacak çalışmalarla giderilecek.
Bir yapıtın etkileyiciliği sanatçının yorum gücüne bağlıdır.
Kır çiçeklerinin kokusuna bayılıyorum.
BİRLEŞİK FİİL GRUBU
Bir tanesi fiil olmak koşuluyla birden çok sözcükten oluşan fiillere birleşik fiil denir. Birleşik fiiller, birden çok kelimeden oluştuğu için birer kelime grubudur. Yardımcı fiillerle yapılan “hasta olmak, merak etmek, sabretmek, hissetmek” gibi birleşik fiillerle herhangi bir fiille başka bir sözcüğün anlamca kaynaşıp kalıplaşmasıyla oluşan “hata yapmak, göze girmek, meydana gelmek, varsaymak, karar vermek” gibi birleşik fiiller birer kelime grubudur. Deyimler bu gruba girer.
SIFAT GRUBU
Belirtisiz ad tamlamaları başka bir ismi nitelerse sıfat grubu olur.
Çamur deryası sokaklardan geçtik.” cümlesinde altı çizili bolüm sıfat grubudur.
Birincisinde sıfat tamlamasındaki isme “-lı, -li” eki getirilerek yapılır.
Geniş bahçeli bir evi vardı.” cümlesinde alt çizili söz sıfat grubudur.
Bir sıfat tamlamasında sıfatla ismin yerini değiştirip isme -ı, -i, -sı, -si” iyelik eki getirilerek sıfat grubu yapılır.
Bahçesi geniş bir evi vardı.” cümlesinde alt çizili söz sıfat grubudur.
FİİLİMSİ GRUBU
Fiilimsilerin kendinden önceki veya sonraki sözcüklerle oluşturdukları gruplara “fiilimsi grubu” denir.
İsim-fiil grubu
Fiillere “-ma-(y), -ış. -mak” eklerinden birinin getirilmesiyle isim fiil yapılır. İsim fiiller bazen grup oluşturabilir.
“Çocuğun şiir okuyuşunu beğendim.” cümlesinde altı çizili bölüm isim fiil grubudur.
Yazı yazmak kolay değildir.”
cümlesinde altı çizili bölüm isim fiil grubudur.
Sıfat-fiil grubu
Fiillere “-an, -ası. -mez, -ar, -dik, -ecek, -miş” eklerinden birinin getirilmesiyle sıfat fiil yapılır. Sıfat fiiller grup oluşturur.
Ülkesini seven insan, vergisini verir.” cümlesinde altı çizili bölüm sıfat fiil grubudur.
Okunacak kitaplar masada duruyordu.” cümlesinde altı çizili bölüm sıfat fiil grubudur.
Zarf-fiil grubu
Fiillere “-a, -ıp, -arak, -dıkça, -madan, -alı, -maksızın, -r …-mez …” eklerinden birisinin getirilmesiyle zarf fiil yapılır. Zarf fiiller grup oluşturabilir.
Kapıyı kapatıp geliyorum.” cümlesinde altı çizili bölüm zarf fiil grubudur.
Hava karardıkça yürümek güçleşiyordu.” cümlesinde altı çizili bölüm zarf fiil grubudur.
BAĞLAMA, EDAT, ÜNLEM GRUPLARI
Bağlaçlar, edatlar ve ünlemler grup oluşturabilir.
Şiiri ve romanı çok severim.” cümlesinde altı çizili bölüm bağlama grubudur.
“Arkadaşın da senin gibi üzgündü.” cümlesinde altı çizili bölüm edat grubudur.
Ey Türk gençliği! Birinci görevin Türk bağımsızlığını, Türk cumhuriyetini sonsuza kadar korumak ve savunmaktır.” cümlesinde altı çizili bölüm ünlem grubudur.
UNVAN VE SAYI GRUPLARI
Unvan bildiren sözcüklerle sayı adları grup oluşturabilir.
Ayşe Hanım, birazdan gelecek.” cümlesinde altı çizili bölüm unvan grubudur.
“Bu sokakta on sekiz ev var.” cümlesinde altı çizili bölüm sayı grubudur.
“Sınavdan dört yüz altmış üç puan almış.” cümlesinde altı çizili bölüm sayı grubudur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder