30 Aralık 2013 Pazartesi

9.SINIF DİL VE ANLATIM 6. ÜNİTE KONU ÖZETLERİ


PARAGRAF BİLGİSİ

ANLATIM BİRİMİ OLARAK PARAGRAF

Paragrafın Oluşumu
Dilin anlamlı en küçük birimi sözcüklerdir. Sözcükler bir araya gelerek yargı taşıyan cümleleri, cümleler de aynı anlam etrafında bir zincirin halkaları gibi bir araya gelerek paragrafları oluşturur. Buna göre paragraf, bir düşünce etrafında kümelenen en küçük anlatım birimidir. Sözcük ve cümleler bu anlatım birimi içinde değer kazanarak bir duygu, düşünce, olay ya da durumu anlatır.
Örneğin “bugün, top oynadı, okul çıkışında, halı sahada, çocuklar” gibi sözcük ve sözcük grupları tek başına anlamlıdır ama bunlar bu halleriyle bir duygu ya da düşünceyi anlatacak durumda değildir. Bu sözler kişi, zaman, mekân gibi unsurlara bağlanarak bir araya getirildiğinde bir yargı ifade edecek hâle gelir: “Bugün çocuklar okul çıkışında top oynadı.” Artık bu cümle bir yargı taşımaktadır, cümlenin bir anlamı vardır. İşte, paragraf da yargı taşıyan cümlelerin belli bir anlam etrafında bir araya gelmesiyle oluşur. Bu açıdan kişi, zaman, mekân ilişkilerini, bir duygu ya da düşünceyi açık ve anlaşılır bir şekilde ifade etmek için cümle kümelerine ihtiyaç duyulur. Cümlelerin, bir duygu, düşünce ya da durumu belli bir anlam bağlamında, dil kurallarına uyarak bir düzen içinde anlatması sonucu paragraf oluşur.
Cümle nasıl bir iletişim aracıysa paragraf da bir iletişim aracıdır. Yazar, iletmek istediği duygu ya da düşünceyi paragraflar hâlinde bir metne dönüştürür. Bu metinde paragraflar konuyu ya da konunun farklı bir yönünü işler. Paragraf, okumayı ve anlamayı kolaylaştırır. Paragraflara ayrılmamış bir metni okumak ve anlamak paragraflara ayrılmış bir metni okumak ve anlamaktan çok daha zordur.
Paragraf, aynı zamanda yazıyı daha planlı hâle getirir. Böylece ele alınan konu ve konunun farklı yönleri ayrı paragraflar hâlinde daha anlaşılır bir şekilde verilmiş olur. Çünkü bir metinde birden çok düşünce ya da bir düşüncenin farklı yönleri işlenir. Bunların hepsini paragraflara ayırmadan vermek okumayı zorlaştıracaktır. Ancak bir duygu ya da düşüncenin farklı yönleri, farklı paragraflarla daha düzenli bir şekilde verilmiş olur. Bu, aynı zamanda düşünce karışıklığının da önüne geçer. Çünkü duygu ve düşüncelerin ayrı paragraflar hâlinde verilmesi, karışıklığı önler.
Paragraf – Cümle İlişkisi
Paragraf yapı, anlam ve anlatım bakımından bir bütündür. Bu bütünün temelinde cümleler vardır. Duygu, düşünce, olay ya da dileği tam olarak anlatan söz dizimi olan cümleler tek başına bir ileti taşır. Tek başına anlamlı olan bu birlikler bir araya gelerek paragrafları oluşturur. Önemli olan, cümlelerin aynı duygu ve düşünce etrafında örgülenmesi, aynı olay ya da durumu anlatacak şekilde bir birlik oluşturmasıdır. Cümleler anlam bakımından birbirini desteklemeden anlamlı bir birim olan paragraf oluşmaz. Daha doğrusu aralarında anlam bakımından ilgi bulunmayan cümlelerin bir araya getirilmesi paragraf için yeterli değildir. Paragrafı oluşturan cümleler mutlaka dil ve anlatım ilişkileri çerçevesinde bir araya gelmeli, bağlayıcı sözlerle bağlanarak paragraftaki anlamı oluşturmalıdır.
1. Son yıllarda dünyanın farklı bölgelerinde farklı doğal felaketler insanları derinden etkiliyor.
2. İklimlerdeki dengesizlikler insanların yaşamını olumsuz bir şekilde etkiliyor.
3. İnşaların yaşadıkları çevreyi korumaması, üstelik ona zarar vermesi anlaşılır gibi değil.
4. İzlanda’daki yanardağın faaliyete geçmesi bir hafta boyunca Avrupa’yı etkisi altına aldı.
Bu cümleleri peş peşe sıralayıp onlardan bir paragraf oluşturmaya çalıştığımızda bir sonuca ulaşamıyoruz. Çünkü bu cümlelerde doğa ve çevre felaketi olsa da her bir cümle farklı bir düşünceyi işlemekte, sonuçta bu cümleler dil ve anlatım bakımından bir araya gelip anlamlı bir bütün yani paragraf oluşturamamaktadır.
1. Güneye doğru indiğimizde göz alabildiğine uzanan bir ovayla karşılaştık.
2. Ova, güneşli ve dalgasız bir denizden daha düzdü.
3. Yolda gelirken gördüğümüz, çılgınca esen rüzgârların oluşturduğu tepecikler burada yoktu.
4. Uzaklarda, bir insan boyu yüksekte, kubbeleştirilmiş, küçük küçük toprak yığınları vardı.
5. Merakla bu yığınlara yaklaştık.
6. Bunların, bizim evlerimizdekinden çok daha küçük pencerelerinden bakınca içinde yaşayan insanları gördük.
Bu cümleleri sıraladığımızda anlamlı bir paragraf elde ederiz. Çünkü bu altı cümlede gezi yapan bir kişinin, bu gezi sırasında gördüklerini anlatması söz konusudur. Bu altı cümle birbirine bağlanarak paragraf oluşturmuştur.
Güneye doğru indiğimizde göz alabildiğine uzanan bir ovayla karşılaştık. Ova, güneşli ve dalgasız bir denizden daha düzdü. Yolda gelirken gördüğümüz, çılgınca esen rüzgârların oluşturduğu tepecikler burada yoktu. Uzaklarda, bir insan boyu yüksekte, kubbeleştirilmiş, küçük küçük toprak yığınları vardı. Merakla bu yığınlara yaklaştık. Bunların, bizim evlerimizdekinden çok daha küçük pencerelerinden bakınca içinde yaşayan insanları gördük.
Bu paragrafı oluşturan cümleler içinde dil ve anlam ilişkileri vardır. 1. cümlede gezi sırasında karşılaşılan bir ovadan söz edilmiştir. 2. cümlede bu ovanın nasıl olduğu üzerinde durulmuştur. Burada ilk cümlede verilen geniş ovanın nasıl olduğu ya da görüldüğü verilmiştir. 3. cümlede ova, daha önce görülen yerlerle karşılaştırılarak burada küçük tepelerin olmadığından söz edilmiştir. Burada küçük toprak yığınları vardır. 4. cümledeki bu toprak yığınlarının ne olduğu. 6. cümlede verilmiştir. Bunlar, içinde insan yaşayan, küçük pencereleri olan barınaklardır. Görüldüğü gibi, paragrafta her cümlenin bir işlevi ve anlamı vardır. Hiçbir cümle boş yere kullanılmamıştır.
Yukarıdaki paragrafı oluşturan cümleler bağlayıcı sözlerle birbirine bağlanmıştır. Böylece cümleler bir bütünlük oluşturacak şekilde bir araya getirilmiştir. 1. cümlede bir ovadan söz edilmiş, 2. cümlede “ova” ifadesiyle sözü edilen ovanın özellikleri verilmiştir. 3. cümlede “burada” ifadesiyle gelinen ova ile önceki yerler arasında ilgi kurulmuştur. 4. cümlede ovanın ilerisindeki tepeciklere dikkat çekilmiştir. 5. cümlede “bu yığınlara” bağlayıcı sözüyle 4. ve 5. cümleler arasında ilgi kurulmuştur. 6. cümlede “bunların” bağlayıcı sözcüğü ile 4. cümleden itibaren sözü edilen yapıların ne olduğuna açıklık getirilmiştir.
Paragrafta cümleler dil bağlantıları açısından da birbiri ile uyum içindedir. Paragrafın bütün cümlelerinde yüklemler geçmiş zamanlıdır. Anlatıcı birinci kişidir.
Parçayı İki Paragrafa Bölme
Paragraf anlamlı bir bütündür ve her paragrafta bir konu işlenir. Dolayısıyla da paragrafın bütün cümleleri aynı konuyu anlatır ya da açıklar. Ancak yazar, bir konuyu işlerken her paragrafta konunun farklı bir yönü üzerinde durabilir. Anlattığı bir konudan konunun farklı bir yönüne geçtiği için de yazarın yeni bir paragraf oluşturması gerekir.
Bunu anlamak için paragrafta işlenen konuya dikkat etmek gerekir. Bir parçada iki farklı konu işleniyorsa ya da konunun farklı bir yönü ele alınıyorsa bu parçanın iki paragrafa ayrılması gerekir. Parçanın iki paragrafa bölünmesiyle ilgili sorularda bizden ikinci paragrafın başladığı cümlenin bulunması istenir. Bu tür soruları çözerken önce her cümlede anlatılanları belirlemeli, sonra bu belirlenenleri diğer cümlelerle karşılaştırmalıdır. Bazı cümlelerde bir konudan söz edilirken bazı cümlelerde ise farklı bir konudan ya da konunun farklı bir yönünden söz edildiği görülecektir. Son aşamada bu iki farklı konu arasındaki geçiş cümlesini ya da ikinci paragrafın giriş cümlesini bulmak gerekir.
(I) Mektup on altına yüzyıla kadar salt haberleşme amacıyla kullanılıyor, bu anlamda bir tür gazete görevi de yapıyordu. (II) On altıncı yüzyıldan sonra ise söz konusu görevinin yanı sıra, duygu ve düşünceler de mektuplar aracılığıyla paylaşılmaya başlandı. (III) Goethe’nin ciltler dolusu özel mektupları. Schiller’in yazışmaları. Gogol, Puşkin, Byron’ın unutulmaz mektupları bunlar arasında sayılmaya değer niteliktedir. (IV) Candide yazarı Voltaire’in yazdığı mektuplar öğüt vermek, danışmak, bilgi almak, yapıtlarını tanıtmak gibi değişik amaçlar içerir. (V) Bu büyük ustanın en başarılı mektuplarıysa duygularını paylaşmak için yazdığı mektuplardır. (VI) Bunlar, özentiye kaçmadan, yapaylığa düşmeden, içten geldiği gibi yazılmış mektuplardır.
I. cümlede mektubun işlevinden söz edilmiştir. II. cümlede mektubun bu işlevinin yani gazete görevinin yanında duygu ve düşünceleri ulaştıran bir araç hâline gelmesinden söz edilmiştir. III. cümlede duygu ve düşüncelerin paylaşıldığı mektuplara örnekler verilmiştir. Bu cümlede “bunlar arasındaki” bağlayıcı sözü bu ilgiyi göstermektedir. IV. cümleden itibaren ise farklı bir konuya geçilmiştir. Bu cümleden itibaren Voltaire’in mektuplarının içeriğinden söz edilmektedir. Dolayısıyla ikinci paragraf IV. cümle ile başlamalıdır.

PARAGRAFTA YAPI


Bir anlatım birimi olan paragrafın kendine özgü bir yapısı vardır. Bu yapı, aynı anlam etrafında toplanmış, biçimce de birbirine bağlanan cümlelerden meydana gelir. Demek ki paragrafın yapısını belirleyen temel öğe, cümleler ve bu cümlelerin belli bir plan içinde bir araya getirilmesidir. Ancak bu yapıda önemli olan, cümlelerin sayısından çok, aynı anlamı ifade etmesi, aynı düşünceyi işlemesidir.
İyi bir paragrafta her cümle kendinden önceki cümlenin devamı, kendinden sonraki cümlenin ise hazırlayıcıdır. Bu da cümleler arasındaki dil ve anlatım ilişkisini ortaya koymaktadır. Çünkü bu olmadan cümleler arasında ilgi oluşturulamaz. Her cümle, kendi içinde taşıdığı anlamı ve paragrafta yüklendiği anlam ve göreviyle paragraftaki düşünceyi belirgin bir şekilde ortaya koyar.
Paragrafın Bölümleri
Hikâye, deneme gibi yazıların giriş, gelişme, sonuç bölümleri olduğu gibi paragrafın da vardır.
a. Paragrafın giriş bölümü: Giriş cümlesi, paragrafın ilk cümlesidir. Giriş bölümü bir ya da birkaç cümleden meydana gelebilir. Bu bölümde paragrafta işlenecek konu belirtilir. Aynı zamanda paragrafa başlangıç ifade eden bu bölüm, bağımsız cümle özelliği gösterir. Kendisinden sonraki cümleler, hem dil hem de düşünce bakımından bu cümleyle ilgilidir.
Genel bir yargı özelliği taşıyan giriş bölümü genellikle bir cümleden oluşur. Giriş cümlelerinde bu cümleyi önceki cümleye bağlayan “bağlayıcı öğeler” bulunmaz. Bu bağlayıcı öğeler arasında “şöyle ki, halbuki, kısacası, ama, fakat, oysa, bundan dolayı, yine de, bu nedenle, ne var ki, bunun için…” sayılabilir.
“Bazı yazarlar, yazdıklarını anlayabilmek için okurların çaba harcamasını isterler.” cümlesi bir parçanın giriş cümlesi olabilir. Çünkü bu cümle bir düşüncenin devamı özelliği taşımamaktadır. Bir düşünceyi başlatan, bir konuya giriş yapan bir cümle özelliğini göstermektedir. Bu cümlede ele alınan düşünce devam ettirilebilir.
“Bence bu, kendini beğenmişliktir.” cümlesi ise giriş cümlesi özelliği taşımaz. Çünkü bu cümle, yukarıda verdiğimiz cümlenin devamı niteliğindedir. “Bence bu” ifadesi bağlayıcı sözdür. Bu cümleyi kendinden önceki cümleye bağlamakta, onun devamı özelliğini taşıdığını göstermektedir. Bu cümlede yazar, “yazdıklarını anlayabilmek için okurların çaba harcamalarını” isteyen yazarların bencil olduğunu belirtmiştir.
b. Paragrafın gelişme bölümü: Bu bölüm, bağımsız bir cümle özelliğinden çok, kendinden önceki düşüncenin devamı özelliğini taşımaktadır. Çünkü gelişme paragrafında girişte verilen duygu ya da düşünce daha anlaşılır hâle getirilir. Bu yapılırken anlatım tekniklerinden ve düşünceyi geliştirme yollarından da yararlanılır. Bu bölümü oluşturan cümleler, anlam, dil ve anlatım bakımından hem kendinden önceki hem de kendinden sonraki cümlelerle ilgilidir.
c. Paragrafın sonuç bölümü: Paragrafta anlatılan düşünce ile ilgili son sözün söylendiği bölümdür. Bu bölümde ana düşünce verilebilir ya da parçada işlenen düşünceler özetlenebilir. Özetlendiği ve bir sonuca gidildiği için de bu bölümde yer yer “öyleyse, sonuç olarak, kısacası, demek ki, yani, böylece…” gibi özet niteliği taşıyan bağlayıcı sözlere yer verilebilir.
(I)Sanat, toplumdaki sayısız iletişim yollarından biridir. (II)Sanat eseri konuşursa, konuşurken de bir dünya koyarsa ortaya, bunu hiç kuşkusuz birileri için yapar. Sanatta güzellik, sanatçının, gerçeğin örtüsünü kaldırarak düşsel bir dünyayı bir biçim aracılığıyla görünür hâle getirmesinden doğar. (III)Böylece sanat eseri de görünür kıldığı şeyin birilerince algılanmasıyla işlevini yerine getirmiş olur.
Bu paragraf, “Edebiyat sanatı, toplumdaki sayısız iletişim yollarından biridir.” cümlesi ile başlamıştır. Bu cümle paragrafın giriş cümlesidir. Bu cümle ile konuya giriş yapılmıştır. Burada edebiyatın bir iletişim yolu olduğundan söz edilmiştir.
II numaralı bölüm ise paragrafın gelişme bölümüdür. Burada giriş cümlesinde verilen konu açıklanmış, daha anlaşılır hâle getirilmiştir. Son cümle ise paragrafın sonuç bölümüdür. Yazar burada “böylece” ifadesiyle bir sonuca gitmiş, düşüncelerini özetlemiştir. Yazar, giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinden hareketle bu paragrafta “Sanat eserlerinin birilerine seslenmek için var olduğunu” anlatmıştır.
Cimrilerin paraya düşkünlüğünde, temiz, katıksız bir sevginin niteliklerini görmüşümdür hep. Neden derseniz cimriler paranın yalnızca acısını çekerler, Moliere’in eserindeki Harpogan gibi sağlayacağı iyiliklere, mutluluklara boş verirler. Cimriler zengin olmak için değil paraya olan sevgilerini tatmin etmek için para biriktirir. Para kazanmayı amaç edinen kişi ile cimri arasındaki ayrım buradadır. Kısacası cimri kişilerde her zaman aracın gücü, amacın değerini aşmaktadır.
İlk cümleyle paragrafa giriş yapılmış, daha sonra bir örnekten de hareketle giriş cümlesinde verilen düşünce daha anlaşılır hâle getirilmiştir. Son cümlede ise paragrafta anlatılanlar özetlenmiş, bu sözlerle esas düşünce verilmiştir: “Kısacası cimri kişilerde her zaman aracın gücü, amacın değerini aşmaktadır.” Yazar, parçada “cimrilerin sadece biriktirmek için para biriktirdiği” düşüncesini anlatmıştır.
Düşüncenin Akışın Bozan Cümle
Her paragrafta bir konu işlenir. Farklı düşünceler ya da düşüncenin farklı bir yönü, farklı paragraflarda ele alınır. Akışı bozan cümlelerle ilgili sorularda paragrafın anlam bütünlüğüne uymayan, paragrafta işlenen düşüncelerin dışında bir düşünceye yer verilir. Paragrafta işlenen düşünce bütünlüğüne uymayan bu cümleler düşüncenin akışını bozar.
İyi Bir Paragrafın Özellikleri
Paragraf duygu, düşünce, olay ya da durumların anlatıldığı bir metindir. Bu metinle yazarın amacı, okura bir mesaj iletmektir. Okura iletilen bu mesajın etkili ve okunabilir olması, güzel bir anlatımın kullanılması gerekir. Bunun için de yazarın “duruluk, açıklık, akıcılık, yalınlık ve tutarlılık” gibi bazı özelliklere dikkat etmesi gerekir.
Duruluk: Duruluk, paragrafta gereksiz ifadelere yer verilmemesidir. Durulukta, düşünceler olabildiğince az sözcükle anlatılarak cümleler gereksiz yere uzatılmaz. Süs ve özentiden kaçınılır, bağlayıcı öğeler titiz bir şekilde kullanılır, edat ve bağlaçlar yerli yerinde kullanılır, aynı anlama gelen sözcükler yan yana kullanılmaz.
Açıklık: Açıklık, paragrafın kolay anlaşılmasıdır. Paragrafı oluşturan cümlelerin hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde anlaşılır olması açıklığın gereğidir. Bunun için parçada okurun anlamını bilmediği yabancı sözcüklere yer verilmemeli, terim kullanıldığında bu terim açıklanmalıdır. Açık anlatım sözcüklerin ve deyimlerin yerinde, anlamına uygun kullanılması ve noktalama işaretlerinin doğru kullanılmasıyla sağlanır.
Akıcılık: Akıcılık, bir metnin kolay ve istekli bir şekilde okunmasıdır. Bunun için de okurken kulağa hoş gelmeyen ses ya da sözcükler kullanılmamalı, duygular tutarlı bir şekilde sıralanmalıdır. Sözcük ve cümlelerin dizilişindeki akıcılık, metnin kolay bir şekilde ve istekle okunmasını sağlayacaktır.
Yalınlık: Yalınlık, düşünceleri gereksiz süslemelerden, özentili ifadelerden ve basmakalıp söyleyişlerden uzak bir şekilde anlatmadır. Yalın bir anlatımda ifadeler dallandırılıp budaklandırılmaz, gereksiz tekrarlara düşülmez.
Tutarlılık: Tutarlılık, düşüncelerin aralarında herhangi bir çelişki olmadan, birbirine uyumlu bir şekilde anlatılmasıdır. İyi bir anlatımda paragrafı oluşturan cümleler birbirini desteklemeli, düşünceyi anlaşılır hâle getirmelidir.

PARAGRAFA ANLAM VE ANA DÜŞÜNCE

Yazarlar, okurlara vermek istedikleri mesajları yazıları aracılığıyla iletirler. İşte ana düşünce daha çok, bu tür mesaj içeren yazılarla, parçalarla ilgilidir. Bir konuyla ilgili yazarın okura iletmek istediği mesaja, anlatmak istediği düşünceye ana düşünce denir.
Ana düşünce parçada anlatılanlar yorumlanarak çıkarılır. Ana düşünce parçada doğrudan sorulabileceği gibi, “Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?”, “Bu parçada vurgulanmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?”, “Bu parçadan çıkarılabilecek en kapsamlı yargı aşağıdakilerden hangisidir?” biçiminde de sorulabilir.
Yazar, ana düşünceyi parçada farklı yöntemlerle verebilir. Ana düşünceyi giriş cümlesinde verip onu gelişme bölümünde açabilir; bir konuyu anlatıp onunla ilgili ana düşünceyi sonuç bölümünde verebileceği gibi parçanın tamamına yayarak da aktarabilir.
Her nedense bir hikâye için ‘Roman öğeleri taşıyor, romancı tavrıyla yazılmış.’ derseniz, bu övgü sayılır. Ancak bir roman için Hikâyeci kaleminden çıkmış, hikâye özellikleri ağır basıyor.’ derseniz, yergilerin en acımasızını yaptınız demektir. Kuşkusuz yanlıştır bu.
Bu parçada yazar, “romanın, hikâyeden üstün görülmesinin yanlış olduğunu” anlatmak istemiştir. Parçanın ana düşüncesi budur.
Paragrafın Yardımcı Düşünceleri
Yazar, paragrafta bir konuyu dile getirirken ya da okura vermek istediği mesajı aktarırken yardıma düşüncelerden yararlanır. Bu düşünceler sayesinde, konu ayrıntılarıyla irdelenir. Yardımcı düşüncelerle ilgili sorular şu şekilde gelmektedir: “Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?” “Bu parçadan aşağıdaki yargılardan hangisi çıkarılamaz?”… Görüldüğü gibi yardımcı düşüncelerle ilgili sorularda olumsuzluk anlamı içeren sözcüklerin altı çizilmektedir.
Soruya Cevap Olan Paragraf
Bazı paragraflar, bir soruya cevap olarak söylenir. Soruya cevap olarak söylenen paragrafların ana düşüncesi, sorunun içeriğiyle ilgili önemli ipuçları içerir. Bunun yanında paragrafın ilk cümlesi de sorunun yapısına uygun şekilde kurulur. Aşağıdaki parçanın hangi soruya karşılık söylendiğini belirleyelim.
Ülkemizin kış sporlarında da adını dünyaya duyuracağına inananlardan biri de benim. Beni bu konuda umutlandıran pek çok gelişme var. Bunların en başta geleni olarak Erzurum’da düzenlenen Uluslararası Kış Olimpiyatları gösterilebilir. Bu organizasyon, ülke olarak ileride kış olimpiyatlarında büyük başarılara imza atacağımızı müjdeliyor gibi geliyor bana.
Yazar, giriş cümlesinde ülkemizin gelecekte kış sporlarında başarılı olacağına inandığını söylemiş, ardından konuyla ilgili örnekler vermiştir. Öyleyse paragraf “Ülkemizin kış sporlarında başarılı olacağına inanıyor musunuz?” sorusuna cevap olarak söylenmiştir.
Paragraf Çeşitleri
Günlük yaşamda duygu, düşünce ve gözlemlerimizi genellikle sözlü veya yazılı olarak ifade ederiz. Bir metinde bir düşüncenin geliştirildiği her bir bölüm paragraf olarak isimlendirilir. Ele alınan konu, duygusal ya da düşünsel bir niteliğe sahip olabilir. Bu nedenle bir paragrafta bireyler arası ilişkiler, toplumsal sorunlar, sanat, edebiyat, bilimsel gelişmeler, sevgi, ayrılık, özlem vb. konular işlenebilir.
Paragraflarda konuların farklı biçimlerde ele alınması, farklı paragraf türlerini ortaya çıkarmıştır. Örneğin bilimsel bir metin düşünce paragraflarıyla yazılırken anlatmaya bağlı metinler olay paragraflarıyla yazılır.

PARAGRAFTA DÜŞÜNCEYİ GELİŞTİRME YOLLARI

Paragrafta ele alınan düşünceleri temellendirmek ve bu düşüncelerin okurlar tarafından anlaşılmasını, algılanmasını kolaylaştırmak amacıyla bazı tekniklerden yararlanılır. Kullanılan bu teknikler sayesinde düşünceler somut bir hâle gelir ve konunun anlaşılması kolaylaşır. “Tanımlama, karşılaştırma, örneklendirme, benzetme, tanık gösterme” paragrafta başvurulan düşünceyi geliştirme yolları arasında yer alır.

1. TANIMLAMA

Bir varlığın, bir kavramın ne olduğunu, ne anlama geldiğini açıklamaya, belirtmeye tanımlama denir. Tanımlama, bir nesne ya da varlığın özelliklerini eksiksiz olarak belirtmedir. Tanımlamada öncelikle varlığın veya nesnenin özellikleri ile onu benzerlerinden ayıran yönleri belirtilmelidir. Diğer bir ifadeyle tanımlaması yapılan varlığı, tanınmayanlardan ayırt etmek, onun sınırlarını belirlemek gerekir. Tanımlamada anlam yoğunluğu söz konusu olduğundan, okurun bakışı ve düşüncesi belli bir noktaya yönelir. Paragraflarda tanımdan hareketle yazının devamına ve gelişmesine yön verilir. Genellikle nesnel olmaları nedeniyle tanımlamalar yanlış anlaşılmaktan uzak bir niteliğe sahiptir. Bu anlatım yolundan genellikle düşünce, tartışma, açıklama paragraflarından yararlanılır. Tanımlamaya genellikle paragrafların giriş bölümünde yer verildiği görülür. Bir paragrafta tanımlamaya başvurulduğunu söyleyebilmek için en az bir kavram veya varlığın tanımının verilmesi gerekir.
Örnek-1
Sabır; acı, yoksulluk, haksızlık vb. üzücü durumlar karşısında ses çıkarmadan onların geçmesini bekleme erdemidir. Üstesinden gelinmez gibi çetin işler karşısında istifini ve istikametini bozmadan günlerce, aylarca, yıllarca çalışabilme gücüne sahip olmadır. Hemen herkesin “Artık her şey bittir deyip bir köşeye çekildiği anda iradesini ve gücünü toplayıp yeniden hamle yapabilme gücünü kendinde bulmaktır. Canından çok sevdiği insanları kaybetmiş olsa bile yaşama sevincini yitirmeden hayat yolculuğuna devam edebilmektir. Bu paragrafın ilk cümlesinden başlanarak “sabır” kavramının tanımı yapılmıştır. Fakat bu kavramın, giriş cümlesinden sonraki cümlelerde de farklı biçimlerde tanımı verilmiştir. Bunun nedeni ise sabır gösterilmesi gereken olay ve durumların değişik biçimlerde ortaya çıkmasıdır.
Yazar, bu paragrafta sabrın farklı tanımlarını yapmış ve okura, insanın hangi durumlarda sabırlı olması gerektiğini anlatmaya çalışmıştır.
Örnek-2
Anıt, önemli bir olayın veya büyük bir kişinin gelecek kuşaklarca tarih boyunca anılması için yapılan, göze çarpacak büyüklükte, sembol niteliğinde yapıdır. Bir ulusun tarih boyunca kazandığı zaferleri, verdiği mücadeleleri, medeniyete yaptığı katkıları yansıtan sanat eserleri anıt olarak isimlendirilir. Anıtlar sayesinde ulusların kendilerine olan güveni artar, genç kuşaklar geçmişte büyük başarılar kazanan örnek kişileri tanıma imkânı bulurlar.
Bu paragrafın birinci ve ikinci cümlelerinde anıt kavramının tanımı yapılmıştır. Daha sonraki cümlelerde ise anıtların bir ulusun bireyleri için neden önemli olduğu ifade edilmiştir.
 
2. KARŞILAŞTIRMA
 
Bir varlığın, bir kavramın ne olduğunu, ne anlama geldiğini açıklamaya, belirtmeye tanımlama denir. Tanımlama, bir nesne ya da varlığın özelliklerini eksiksiz olarak belirtmedir. Tanımlamada öncelikle varlığın veya nesnenin özellikleri ile onu benzerlerinden ayıran yönleri belirtilmelidir. Diğer bir ifadeyle tanımlaması yapılan varlığı, tanınmayanlardan ayırt etmek, onun sınırlarını belirlemek gerekir. Tanımlamada anlam yoğunluğu söz konusu olduğundan, okurun bakışı ve düşüncesi belli bir noktaya yönelir. Paragraflarda tanımdan hareketle yazının devamına ve gelişmesine yön verilir. Genellikle nesnel olmaları nedeniyle tanımlamalar yanlış anlaşılmaktan uzak bir niteliğe sahiptir. Bu anlatım yolundan genellikle düşünce, tartışma, açıklama paragraflarından yararlanılır. Tanımlamaya genellikle paragrafların giriş bölümünde yer verildiği görülür. Bir paragrafta tanımlamaya başvurulduğunu söyleyebilmek için en az bir kavram veya varlığın tanımının verilmesi gerekir.
Örnek-1
Sabır; acı, yoksulluk, haksızlık vb. üzücü durumlar karşısında ses çıkarmadan onların geçmesini bekleme erdemidir. Üstesinden gelinmez gibi çetin işler karşısında istifini ve istikametini bozmadan günlerce, aylarca, yıllarca çalışabilme gücüne sahip olmadır. Hemen herkesin “Artık her şey bittir deyip bir köşeye çekildiği anda iradesini ve gücünü toplayıp yeniden hamle yapabilme gücünü kendinde bulmaktır. Canından çok sevdiği insanları kaybetmiş olsa bile yaşama sevincini yitirmeden hayat yolculuğuna devam edebilmektir. Bu paragrafın ilk cümlesinden başlanarak “sabır” kavramının tanımı yapılmıştır. Fakat bu kavramın, giriş cümlesinden sonraki cümlelerde de farklı biçimlerde tanımı verilmiştir. Bunun nedeni ise sabır gösterilmesi gereken olay ve durumların değişik biçimlerde ortaya çıkmasıdır.
Yazar, bu paragrafta sabrın farklı tanımlarını yapmış ve okura, insanın hangi durumlarda sabırlı olması gerektiğini anlatmaya çalışmıştır.
Örnek-2
Anıt, önemli bir olayın veya büyük bir kişinin gelecek kuşaklarca tarih boyunca anılması için yapılan, göze çarpacak büyüklükte, sembol niteliğinde yapıdır. Bir ulusun tarih boyunca kazandığı zaferleri, verdiği mücadeleleri, medeniyete yaptığı katkıları yansıtan sanat eserleri anıt olarak isimlendirilir. Anıtlar sayesinde ulusların kendilerine olan güveni artar, genç kuşaklar geçmişte büyük başarılar kazanan örnek kişileri tanıma imkânı bulurlar.
Bu paragrafın birinci ve ikinci cümlelerinde anıt kavramının tanımı yapılmıştır. Daha sonraki cümlelerde ise anıtların bir ulusun bireyleri için neden önemli olduğu ifade edilmiştir.
 
 
3. ÖRNEKLENDİRME
 
Ele alınan konuyu, ileri sürülen düşünceyi somutlamak, açıklamak, doğruluğunu kanıtlamak için başvurulan anlatım tekniğine örneklendirme denir. Yazılı ya da sözlü anlatımda “örneğin, örnek vermek gerekirse, mesela” gibi açıklamayı pekiştirici ifadelerden sonra örnekler sıralanır. Düşünceleri belirgin hâle getirmesi ve düşüncenin daha kolay anlaşılması nedeniyle anlatımlarda sık sık örneklendirmeye başvurulduğu görülür. Bunun temelinde ise ileri sürülen düşüncenin doğruluğunu göstermede örneklerin birer kanıt niteliği taşımasıdır. Bunun yanında örneklendirme, ileri sürülen düşünceyi daha inandırıcı ve akla yakın hâle getirir. Ders, kitaplarında, ansiklopedilerde, makale, fıkra, deneme gibi düşünce yazılarında sık sık örneklendirmeye başvurulur.
Örnek-1
“Ülkemiz, turistlerin ilgisini çeken pek çok doğal güzelliğe ve tarihî esere sahiptir.” sözü açık bir ifade değildir. Bu cümlenin örneklerle daha somut hâle getirilmesi gerekir. Ülkemiz, turistlerin ilgisini çeken pek çok doğal güzelliğe ve tarihî esere sahiptir. Bu güzellik ve eserleri yurdumuzun her yöresinde görmek mümkündür. Antalya’da Düden ve Manavgat Şelaleleri, İzmir’de Efes Harabeleri, Denizli’de travertenleriyle ünlü Pamukkale, İstanbul’da Kızkulesi, Şanlı Urfa’da Balıklı Göl sadece bunlardan birkaçıdır.
Bu paragrafın giriş cümlesinde yazar, ülkemizin doğal güzellikler ve tarihî eserler bakımından zengin olduğunu ifade etmiştir. Ardından da bu düşüncesini desteklemek için ülkemizin farklı bölge ve şehirlerinde bulunan doğal güzelliklerden ve tarihî eserlerden örnekler vermiştir.
Örnek-2
Dilimize karşı gittikçe duyarsızlaşıyoruz. Dile sahip çıkıp onu korumak gerektiğini söyleyenler bile farkına varmadan pardon, mersi, bay, kafe gibi sözcükleri kullanıyor. Eğer dile karşı duyarsızlığımız bu hızla devam ederse gelecek kuşaklar ana dilinden büyük ölçüde kopacak.
Bu paragrafta ise yazar, dile karşı vatandaşlarımızın duyarsızlığını dile getirdikten sonra bu konuyla ilgili örnekleri sıralamış ve ileri sürdüğü düşünceyi daha somut hâle getirmeye çalışmıştır.
 
 
4.BENZETME

Bir varlığın, kavramın özelliklerini anlatmak için o özellikleri eksiksiz olarak taşıyan başka bir şeyi örnek olarak göstermeye benzetme denir. Benzetmede, nitelik bakımından zayıf olan varlık veya kavram, kuvvetli olana benzetilerek anlatılır.
Örnek-1
Şimdi ucu püsküllü gecelik külahı gibi görünen Vezüv, miladın 79. yılı bir ağustos günü yeri göğü kaplayan yoğun dumanla birlikte ateş püskürmüş. Yavrularını yiyen bir hayvan gibi yöresindeki Herkulanum ve Pompei şehirlerini yakıp kavurmuş, insanları boğmuş, ağaçları yakmış.
Bu paragrafta yazar, Vezüv yanardağının biçimsel özelliklerini ve yıkıcı etkisini daha etkili şekilde anlatmak için benzetmeye başvurulmuştur. Paragrafın ilk cümlesinde yazar, Vezüv’ün ucunu külaha, ikinci cümlede bu yanardağı yavrularını yiyen bir hayvana benzetmiştir.
Benzetmeye başvurulan paragraflarda varlıklar ya da kavramlar birbirine benzetilerek anlatılır. Bundan dolayı benzetmeyle karşılaştırmanın birbirine karıştırılmaması gerekir. Benzetmede yalnızca aralarında benzerlik ilgisi bulunan varlıkların, kavramların ortak noktaları belirtilir. Karşılaştırmada ise varlıkların hem ortak hem de farklı yönleri birlikte anlatılır ve kıyaslanır.
Örnek-2
Bu şehrin göğünde sürekli bir duman, yollarında yuvarlanan toz bulutları vardı. Yakıcı güneşin altında harap olmuş sokaklar, evler, hanlar, hamamlar, pencereler, çerçeveler renkleri solmuş bir tabloyu andırıyordu.
Bu paragrafta harap olmuş bir şehirden söz edilmiş ve bu şehirdeki “harap olmuş sokaklar, evler, hanlar, hamamlar, pencereler, çerçeveler” renkleri solmuş eski bir tabloya benzetilmiştir.
Örnek-3
Uygarlıkta üstün olan bir ulus nereye giderse gitsin dilini, düşünce biçimini, alışkanlıklarını oraya benimsetir. Bir Fransız ya da İngiliz Afrika’da, Hindistan’da memleketinde olduğundan farklı yaşamaz. Fakat geri kalmış ulusların bireyleri uygar ülkelere gittiklerinde önce bir kimlik bunalımı yaşar, ardından da oradaki insanlar gibi yaşamaya başlar. Zamanla gelenek ve göreneklerinden uzaklaşır.
Bu paragrafta, uygar uluslarla geri kalmış ulusların bireylerinin hayata bakış açıları karşılaştırılmıştır. Bu insanların farklı ülkelere gittiklerinde nasıl bir tutum takındıkları ortaya konmuştur.
 
 5.TANIK GÖSTERME
 
Yazar, bazen yazısında savunduğu tezin doğruluğunu kanıtlamak için o konu hakkında söz sahibi ve kendisiyle aynı düşüncede olan bir uzmanın görüşüne yer verir. Bu anlatım yoluna tanık gösterme denir. Tanıklığına başvurulan ve sözlerinden alıntı yapılan kişi, yetkin ve alanında söz sahibi olmalıdır. Aksi hâlde sıradan ve yetkinliği kuşkulu bir kişinin tanık gösterilmesinin pek bir değeri olmaz.
Tanık göstermede öncelikli amaç, ileri sürülen düşüncenin doğruluğunu kanıtlayıp onu somut hâle getirmektir. Bundan dolayı yazar, düşüncelerini daha inandırıcı kılmak ve daha belirgin hâle getirmek adına alanında uzman olan bir kişinin sözlerini alıntılayarak verir. Bu sayede düşüncelerinin doğruluğunu okura daha kesin bir dille anlatmış olur. Tanıklığına başvurulan kişinin sözleri genellikle tırnak içine alınır.
Örnek
Dili güzelleştirmek, geliştirmek, korumak için toplumun bütün bireylerine görev düşmektedir. Dil, belli kişilerin çabası ile ayakta kalamaz. Gelişip güzelleşmesi için yediden yetmişe herkesin dili her yerde ve ortamda en güzel şekilde kullanması bir zorunluluktur. Çünkü dil, milyonlarca kişinin olumlu ya da olumsuz tutumundan etkilenen canlı bir iletişim aracıdır. Millî kültürümüz içinde çok önemli yere sahip olan dilimiz, ancak kurallarına uygun kullanılırsa gelişir ve bireyler arasında sağlıklı bir iletişim ortamı oluşmasını sağlar. Kültürel değerlerimiz ancak sağlam bir dille geleceğe aktarılabilir. Buna dikkat edilmediği takdirde kuşaklara arası iletişimde kopukluklar ortaya çıkar. Orhan Veli Kanık, bu konuda nasıl hareket edilmesi gerektiğini şu sözleriyle ortaya koymuştur: “Dili, her zaman, her yerde düşünmemiz gerekir. Bir takvim yaprağında, bir sokak ilanında dile karşı sorumlu olduğumuzu hatırımızdan çıkarmamalıyız. Binlerce insan tarafından okunacak bozuk bir cümlenin, birçok kişinin aklını çelebileceğini unutmamalıyız. Sağlam bir dile ancak böyle ulaşabiliriz.”
Bu paragrafın giriş cümlesinde yazar, dilin geliştirilip korunmasından, toplumun bütün bireylerinin sorumlu olduğunu ifade etmiştir. Ardından da dilin belli bir sınıfın çabaları ile korunmasının çok zor olduğunu söylemiştir. Bu millî değerin gelişmesi ve sağlıklı bir iletişim aracı olabilmesinin onun kurallarına uygun şekilde kullanılmasına bağlı olduğunu vurgulamıştır. Dil, iyi kullanılmadığı takdirde iletişim kopukluklarının ortaya çıkacağını söylemiştir. Fakat yazar, bu söyledikleri ile yetinmemiş, okuru etkilemek ve görüşlerinin doğruluğunu kanıtlamak için ele aldığı konu hakkında kendisiyle aynı düşüncede olan Orhan Veli’den alıntı yapmıştır.
Paragrafın son bölümünden de anlaşıldığı gibi tanıklılığına başvurulan Orhan Veli Kanık’ın da dil konusunda yazardan farklı düşünmediği görülmektedir.

METİN VE PARAGRAF

Bir yazıyı şekil, anlatım ve noktalama özellikleriyle oluşturan kelimelerin bütününe metin adı verilir. Diğer bir ifadeyle metin, iletişim kurmak için oluşturulan cümleler topluluğudur. Sözlü ya da yazılı iletişim için üretilen anlamlı yapıdır. Yazar, iletmek istediği mesajı metin aracılığıyla ifade eder.
Bir metin, aralarında anlam, anlatım bakımından ilişki ve bütünlük bulunan paragraflardan oluşur. İyi kurgulanmış bir metinde, her paragraf bir düşünce birimidir. Metindeki paragraf sayısı, o metnin içerdiği düşünce sayısını verir. Bunun nedeniyse her düşüncenin bir paragrafta tam olarak ortaya konmasıdır. Sözcükler seslerden, cümleler sözcüklerden, paragraflar ise cümlelerden oluşur.
Metni oluşturan en büyük yapı paragraftır. Düzyazılarda genellikle satır başlarıyla birbirlerinden ayrılan bölümlerin her birine paragraf adı verilir. Paragrafın oluşumu konuyla doğrudan ilgilidir. Çünkü yazar, duygu ve düşüncelerini bir olay ve olgudan hareketle anlatır. Ele aldığı konuyu, amacına göre sınırlayıp birbiriyle ilintili paragraflar hâlinde verir. Bu, metin oluşturulurken uyulması gereken en önemli kurallardan biridir.
Metindeki paragraflar, bir zincir şeklinde anlam, dil ve anlatım bakımından birbirini tamamlayan, destekleyen bir bütündür. Bu yapı özelliği sayesinde metinde anlamla yapı yönüyle bir bütünlük ve uyum ortaya çıkar. Bu bütünlüğün sağlanabilmesi adına metindeki paragrafların dil ve anlatım yönüyle birbirine bağlanması büyük bir önem taşır.
Bir yapboz oluşturmak için parçaların birbirine bağlanmasına gereksinim duyulması gibi bir metin oluşturmak için de paragrafların birbirine bağlanması gerekir. Bir görüşün, bir duygunun işlendiği metinlerde de işlenen görüş ve duyguların birbirini destekleyecek paragraflar şeklinde, mantıksal bir sıra ile ele alınması gerekir. Örnek olarak olayın işlendiği metinlerde paragrafların zaman, kişi, çevre gibi öğelerin sırasına dikkat edilmesi gerekir. Buna dikkat edilmezse paragraflar arasında zaman, kişi, mekân vb. yönlerden karışıklıklar ortaya çıkar, metnin anlaşılması güçleşir.
Bir metnin anlatım biçimi ve dil özelliklerinin temelinde metnin türü, içeriği, anlatımın amacı, okur kitlesinin düzeyi, özellikleri bulunur. Yazar, iletisini tam olarak verebilmek için metin yazarken bütün bunlara dikkat etmelidir. Bu amaca ulaşmak isteyen yazar, bir düşüncesini aktarırken ya da bir olayı okurun gözü önünde canlanacak şekilde anlatırken metne uygun olan anlatım tekniklerinden yararlanmalıdır. Örneğin hikâye ve roman yazarken olay (öyküleme), betimleme paragraflarından; düşünce yazılarında örneklendirme, tanık gösterme, tanımlama, karşılaştırma gibi anlatım yöntemlerinden yararlanmalıdır.
Örnek-1
Dedelerimiz, ömürleri boyunca verimli arkadaş saydıkları ağacı her yerde arayıp yetiştirmiş, ona gönüllerinin en derin sevgisini ve saygısını armağan etmişlerdir. Ağaçlarımız, halkımızın duyuşuna, düşüncesine girmiş, sinmiştir. Onlarda bizi, bizde onları görmemek mümkün olmaz.
Yukarıdaki parça, ağacın önemini anlatan bir metnin giriş paragrafıdır. Yazar, bu paragrafta halkımızın ağaca büyük bir önem verdiğini, onunla bütünleştiğini anlatmıştır.
Ağaç kelimesi eski çağlardan beri dilimizde yaşamaktadır. Orhun Yazıtları’nda bile ağaçla karşılaşırız. Türk şiirinde ağaca karşı derin bir ilgi görülür. Memleketimizde birçok yerin adı ağaçtan alınmıştır: Çamlıbel, Kirazlıyayla, Kırkağaç… Bunlar halkın ağaca verdiği önemi gösterir. Bazı ağaçlarla ilgili yerlerin ayrıca bir tarihi de vardır: Göynük teki “Beykavağı” adlı yere ad verilmesinde Yıldırım ın oğlu Süleyman’ın rolü olduğunu Âşıkpaşazade Tarihi yazar. Eskiden beri birçok Türk boyuna, birçok kişiye ağaç adı verilmiştir. Yeni soyadı kanununa göre pek çoğumuz, soyadımızı ağaca bağlamış bulunuyoruz. Bu da gösteriyor ki halkımız, ağaca karşı beslediği sevgiyi hâlâ yüreğinde yaşatmaktadır.
Ağaç, yalnız şairin belleğinde değil, halkın hayatında da bir andaç, bir nişandır. Çocuk doğduğunda, düğün yapıldığında, uzun bir yolculuğa çıkılırken ağaç dikilir. Artık onun büyümesi için elden gelen yapılır. Ağaç boylandıkça hatıralar da içimizde serpilir, gümrahlaşır.
Pir Sultan Abdal’ın şiirlerinden birçoğu ağaç çağrışımları ve buluşlarıyla doludur: “Çiçek açar, domur domur dal verir / Kimi uzar, birbirine el verir / Kimi meyve verir, kimi gül verir / Ağaçlar üstünde dillenir kuşlar”
Giriş paragrafından sonra gelen bu paragraflar metnin gelişme bölümünden alınmıştır. Bu paragraflarda yazar, halkımızın eskiden beri ağaca büyük önem verdiğini anlatmıştır. Bu görüşünü kanıtlamak için de Türk tarihinden ve adını ağaçtan alan yurt köşelerinden örnekler vermiştir.
Ağaca verilen değer bugün daha da artmıştır. İzinsiz ağaç kesmek yasaktır. Bu konuda bazı ülkelerde çok ağır cezalar verilmektedir. Bizim memleketimizde ise halkımızın gönlünde derin bir ağaç sevgisi vardır. Onun bu sevgisi, modern ağaç bilgisiyle ışıklanırsa yurdumuz kısa zamanda yemyeşil olacaktır.
Son paragrafta ise yazar, yazısını bir sonuca bağlamış ve yurdumuzun yemyeşil olabilmesi için halkımızın modern ağaç bilgisiyle donatılması gerektiğini söylemiştir.
Örnek-2
Mehmet adlı bir Türk askeri Çanakkale’de İngilizlerle savaşırken yaralanır. Haydarpaşa Hastanesinde tedavi edilir. Ayağı bir parça sakat kaldığı için hafif hizmete ayrılır ve hastanede görevlendirilir. Mehmet’e bir gün Haydarpaşa Tren İstasyonu’ndan hastaneye götürülmek üzere esir İngiliz askeri teslim edilir. Mehmet ve hasta İngiliz asker, yağmurlu bir havada kör topal yola devam ederler.
Bu paragrafta, olay paragrafına özgü nitelikler ağır basmaktadır. Bir hikâyenin serim (giriş) bölümü olan paragrafta olay, kişiler ve olayın yaşandığı çevre birlikte verilmiştir.
Mehmet dehşetli bir İngiliz düşmanıdır aslında. Ötekilere pek o kadar kızmaz, her biri için ayrı ayrı mazeretler bulmaya çalışır, sulh olursa onları affedebileceğini hissederdi. Fakat İngilizlere çok kızgındı. Zor şartlarda yol alırken, İngiliz büsbütün “stop” deyip durmasın mı? Mehmet bu sefer büsbütün telaşlandı:
- Vay anam, ben ona adam ol derken o büsbütün cüdam oldu… Hey beri bak… Hele şöyle kımılda bakayım… Yürü de evvelki gibi yürü razıyım… Hastaneye çok kalmadı… Orada seni rahat yatağa yatırırlar, sıcak yemek verirler. Haftaya kalmaz domuz gibi olursun, diye söyleniyordu kendi kendine.
- Yahu para sende, rahat sende, memleket sende, dükkân, tezgâh sende… Yedi deniz aşırı yerden, kale gibi gemilerine binip ne halt etmeye gelirsin buralara, benimle muharebeye tutuşursun… beni öldürüp de yamalı donumu mu alacaksın? Ne adını bilirim… ne memleketini bilirim, sen Çanakkale’ye geldin diye davarımı satar, ocağımı söndürür, çoluk çocuğumun her birini bir yana dağıtır gelirim… Muhareben de kahpece… yanına sokmadan, suratını göstermeden, uzaktan şarapnelini yerim, ayağım sakat kalır… Elime düştün… seni bir tepmede yere gömsem yeridir… ille zebunluğunu görüyorum… besbelli bir taksiratım var ki Cenab-ı Mevla seni bu dünya âlemde bana musallat etti… Gel başımın belası… gel seni sırtımda taşıyayım da tamam olsun…
Serim bölümünden sonra gelen bu gelişme paragraflarında yazar, Mehmet’in İngilizlere karşı duyduğu öfkeyle birlikte onun ağzından, bu ulusun o dönemde haksız yere Çanakkale’ye gelişini anlatmıştır. İnsanımızın düşmanlarına karşı bile merhametle yaklaştığını ortaya koymuştur. Yazarın bütün bunları anlatmadaki amacı ise Türk askerinin derin bir inanca, sağlam bir ahlaka ve yüksek bir insanlık sevgisine sahip olduğunu göstermektir.
Mehmet, çok zor şartlar altında, düşe kalka, yağmurdan sırılsıklam hâlde ezeli düşmanı, yaralı İngiliz askerini hastaneye ulaştırır. Böylece üzerindeki dağ gibi yükten kurtulur.
Çözüm (sonuç) paragrafında ise yazar. Mehmet’in öfkesini bastırıp karakteri yaralı İngiliz askerini hastaneye bırakıp bu yükten kurtulmasını anlatmıştır.
Örnek-3
Zararlı bir alışkanlık: Yazıp bozmak; bir satır bozuk oldu mu hemen o yaprağı yırtmak; birkaç yaprak yırtınca da o defteri kaldırıp atmak… Bu alışkanlık, çocukla beraber büyür. Defterde, kalemde çocuk kadar küçük olan yeni baştan usulü” yaş ilerledikçe hayatın her dönemine geçmektedir.
Bir şeyi yok etmeden düzeltmeye alışmak da lazım. Başlanan bir şeye devam etmek ve onu bitirmek, insan iradesinin başarısıdır. Bunun zıddına biz, maymun iştahlılık deriz. Maymun iştahlı, mesela bir atkı örmeye başlar, bitirmeden başka bir işe geçer; bir kitabı okumaya koyulur, sekiz on sayfa bile okumadan onu atar, bir diğerinin yapraklarını karıştırmak ister.
Hayatın her döneminde başarılı olmak için insanlığın uzun tecrübeler sonunda elde ettiği kural şudur: İyiye başlamak, iyi başlamak ve iyi bir yolda devam edip onu bitirmek. Kıymeti ne olursa olsun, eser sahibi olabilmek için bundan başka çare yoktur. Başlarken her şey güçtür. İlk zamanda o güçlüğe katlanmak gerekir. Devam edince aynı şey sıkıntı verir, bu sıkıntıyı sineye çekmeli. Fakat eser bittiği zaman duyulan zevk, bütün bu güçlükleri, bütün bu çekilmiş sıkıntıları karşılayacaktır. 
Bizzat hayat da bir eserdir. Ölüm gelip de insan, gözlerini dünyaya kapayacağı zaman: “Ben şu işi yaptım, şu kitapları yazdım, şu sözleri söyledim, şu insanları yetiştirdim, şu iyilikleri ettim, şu kalpleri kazandım…” diyebiliyorsa en büyük eseri olan hayatını gönül rahatlığıyla bitirmiş olur. Bütün ömrü yazboz tahtası olanların bu mutluluğa ermelerine, verimli bir insan olmalarına imkân var mı?
Bu metin dört paraftan oluşan bir düşünce yazısıdır. Şimdi metnin paragraflarını sırasıyla inceleyelim.
I. Paragraf: Giriş paragrafıdır. Yazar bu paragrafta zararlı bir alışkanlık olan yazıp bozmaktan söz ederek yazısına giriş yapmıştır. Bunun yanında yazıp bozma alışkanlığının çocuklukta ortaya çıktığını ve bu alışkanlığın ileri yaşlarda da sürdüğünü belirtmiştir. Bu paragrafta bir işe başlayıp onu yarım bırakmanın zararları üzerinde duracağını söyleyerek ele alacağı konuyu ortaya koymuştur.
II. Paragraf: Gelişme paragraflarının ilkidir. Yazar, bu paragrafta maymun iştahlı, hevesi çabuk geçen insanlardan örnek vermiş ve bu yaratılıştaki kişilerin başarısız olduğunu vurgulamıştır.
III. Paragraf: Bu gelişme paragrafında ise yazar başarılı olmak için başlangıçta ortaya çıkan zorluklara katlanmak gerektiğini söylemiştir. Bu görüşünü desteklemek için de hayattan ve insanlığın ulaştığı tecrübelerden örnekler vermiştir.
IV. Paragraf: Sonuç paragrafıdır. Bu paragrafta yazar, hayatı bir esere benzetmiş ve her insanın hayatını en güzel şekilde tamamlaması gerektiğini, bir eser ortaya koyamayanların mutlu olamayacaklarını söylemiştir.

9.SINIF DİL VE ANLATIM 5. ÜNİTE KONU ÖZETİ

CÜMLEDE ANLAMIN OLUŞUMU

Cümleler, kelime ve kelime gruplarından tam bir yargı bildirmesiyle yönüyle ayrılır. Cümle, bir anlam ifade etmek üzere anlamlı kelime ve kelime gruplarının bir kurala uygun biçimde düzenlenmesiyle oluşur; cümledeki dil birlikleri arasında anlam ilişkisi bulunur, buna da“bağdaştırma” denir.
Cümlede anlam, cümleyi meydana getiren kelime ve kelime gruplarının anlamlarının toplamı değildir. İletişimde, gönderici durumundaki kişi ile alıcı durumundaki kişi ve kişiler arasındaki ilişkinin cümlede anlamın oluşmasında rolü vardır. Cümlenin bu özelliği bağlamla ilgilidir. Belli bir bağlamı olmayan cümle, anlam bakımından soyuttur.
Cümlede anlam oluşurken dil birlikleri dil bilgisi ögeleriyle birleşir; anlam değerleri bakımından birbirini tamamlar. Cümlede anlamın oluşumunda yüklemin ve özne-yüklem ilişkisinin rolü büyüktür. Cümleleri anlamına göre değerlendirirken, yüklemin anlamına bakılır.

BİLDİRDİKLERİ KİPLERE GÖRE
HABER CÜMLELERİ

Haber verme, bilgi aktarma amacıyla oluşturulan cümlelerdir. Bu cümleler, bir eylemin gerçekleştiğini, gerçekleşmekte olduğunu, gerçekleşeceğini bildirir. Kişi, birine bir düşünce ve duygu açıklayacağı zaman bu tür cümleleri kullanır. Ders kitapları, öğretici metinler, gazete yazıları, haber dergileri, televizyonun haber bültenlerindeki metinler haber cümleleriyle yazılır. Bunların yüklemi, haber kiplerinden biriyle çekimlenmiş bir fiildir. Haber cümleleri bilgi vermek veya bir konuda bilgisinin olduğunu belirtmek için söylenir. Cümlede verilen bilgiler doğru ya da yanlış olabilir. Bu onun haber cümlesi niteliğini engellemez.
Karşı kıyıdakiler kavga ediyor.
Koltukta uyumuşsun.
Yarın yazılı var.
Haber cümlesinin yüklemi fiilin dışındaki sözcüklerden, yani isim grubundan da olabilir. İsmin yüklem olması ek-fiille gerçekleşir.
Yeni kurulacak uydu kentin adı Yeşil Oba’ymış.         
Yazarın son kitabında ilginç olaylar var.
Haber cümlelerinde dil daha çok göndergesel (ilk anlam) işlevde kullanılır. Yan anlamlı kelimeler pek kullanılmaz.
Kanser için yeni bir tedavi metodu geliştirildi.
Üç ay sonra kentimizde büyük bir fuar düzenlenecek.
Haber cümlelerinde kelime ve kelime grupları göndergesel işlevde kullanıldığında cümlenin anlamı nesneldir.
Orta Anadolu karasal iklimin görüldüğü bir bölgedir. Gece gündüz arasında ısı farkı çoktur. (Nesnel)
Göndergesel işlev heyecana bağlı işlevle zenginleştirilirse bilgiler kişisel değerlerle (öznel) anlatılmış olur.
Orta Anadolu karasal iklimin krallık alanıdır. Gündüz insanın tepesinden giren güneş gece yerini zalim bir soğuğa bırakır. (Öznel)
Haber Cümlelerinin Özellikleri
  • Haber cümlelerinde dil daha çok göndergesel işlevde kullanılır.
  • Haber cümleleri, mekân ve zamana da bağlı olarak bu göndergeler hakkında bilgi, düşünce, kanaat ve tavır bildirir; göndergelerin durum ve görünüşlerini belirtir; haber cümlelerinde kavram, eşya, olay, kişi ve görünüş gibi hususlar cümlenin göndergesidir.
  • Haber cümlelerinde kelime ve kelime grupları yalnızca göndergesel işlevde kullanıldığında cümlenin anlamı nesnel olur; göndergesel işlev, heyecana bağlı işlevle zenginleştirildiğinde nesnel olanın kişisel değerlerle (öznel) anlatılmasını sağlar.
  • Bir eylemin gerçekleştiği, gerçekleşmekte olduğu, gerçekleşeceğini bildiren cümleler; bilgi vermek veya bir konuda bilgisinin olduğunu belirtmekle görevlidir.
  • Haber cümlelerinde verilen bilgiler doğru ve yanlış olabilir.
  • Haber cümleleri bilgi ve haber aktarmak üzere düzenlenir; alıcı durumundaki kişi, verilen haber ve bilgi karşısındaki tavrına göre cümlede bazı düzenlemelere ihtiyaç duyabilir. Dinleyicinin haberin doğruluğuna kanaat getirmesi için haberi pekiştiren söz ve söz grupları kullanılır.
  • Gönderici, verdiği haberin dile getirdiği bilginin doğruluğunu yemin ifade eden sözlerle bildirebilir.
  • Haber cümleleri, dinleyicinin bilmediği bir hususu öğretir veya dinleyenin bildiğini söyleyenin de haberdar olduğunu ortaya koyar.
  • İsim cümleleri de haber kipindeki cümleler gibi bilgi vermek üzere düzenlenir.

DİLEK İSTEK CÜMLELERİ

İstenilen, tasarlanan bir eylemi, eylemler hakkında bir niyet ve duyguyu ifade eden cümlelere dilek-istek cümleleri denir. Dilek-istek cümlelerinin doğru ve yanlış olmalarına imkân yoktur, gerçekleşmesi mümkün olsun veya olmasın bir husus için duyulan özlemi ifade eder.
Dilek-Şart Cümleleri: Dilek şart cümleleri fiil kök ya da gövdesine -sa/-se ekleri getirilerek kurulur.
“Ah bir zengin olsam.”
“Okulumu bitirsem, yüzmeyi öğrensem.” cümlelerinde şarta bağlı bir dilek anlatılmaktadır.
İstek Cümleleri: Bu tür cümleler kişinin kendi kendine yapmak istediği eylemi ifade eder.
“Kalkayım, eve gideyim,
Haydi, bize gidelim. Burada iki gün kalalım.” cümleleri bu tür cümlelerdir.
Gereklilik Cümleleri: Mutlaka yapılması gerekir anlamı ifade eden cümlelerdir.
Başarmak için çalışmalıyım.
Eve gitmeliyim.
Emir Cümleleri: Bir buyruğu bir emri ifade eden cümlelerdir.
oku, çalış, git, gel, vb.
Ünlem Cümleleri: Sevinç, öfke, şaşkınlık vb. duyguların ses tonuyla vurgulanarak belirtildiği cümlelere ünlem cümlesi denir.
“Ne muhteşem bir manzara!” cümlesinde görülen manzarayla ilgili beğeni duygusu ortaya konmuştur. Dolayısıyla bu cümle ünlem cümlesidir.

HABER VE DİLEK KİPLERİNDE SORU


Soru anlamı taşıyan cümlelere soru cümlesi denir. Soru cümlelerinin sonunda soru işareti kullanılır.
“Bu yemeği ilk defa mı yiyorsunuz?” cümlesi soru anlamı taşımaktadır. Soru, sözü edilen yemeğin ilk defa yenip yenmemesine yöneliktir. Dolayısıyla bu, soru cümlesidir.
“Tabloları koridora kim asmış?”
“Hayvanat bahçesine ne zaman gidecekler?”
“Sen de bir ses duydun mu?”
cümleleri de soru anlamı taşıdığından soru cümlesidir.
Soru unsurunun bulunduğu kimi cümleler soru cümlesi değildir. Çünkü bu cümlelerde bir cevap bekleme amacı yoktur. Bu tür cümlelere sözde soru cümlesi denir.
“Dosyaları kimin aldığını bilmiyorum.” cümlesinde “kim” sözcüğü cümlelere soru anlamı katar. Ancak cümlede “kim” sözcüğünün sağladığı soru anlamını “bilmiyorum” yüklemi ortadan kaldırmıştır. Dolayısıyla cümle, soru anlamı taşımadığına göre soru cümlesi değildir.
“Bahar geldi mi bütün doğa canlanır.” cümlesinde “mi” soru eki olsa da, cümlede soru anlamı yoktur. O hâlde bu cümle de soru cümlesi değildir.
Soru Cümlelerinin Özellikleri
  • “Ne, kim, nasıl, hangi, kaç” gibi soru kelimeleri ile cümlede ögelerin ve onları tamamlayan kelimelerin sonuna “mi” soru edatı getirilerek soru cümleleri kurulur, vurguyla soru cümlesi düzenlenebilir.
  • Soru cümleleri, iletişim tablosundaki göndericinin, yani konuşan kişinin bilmediği bir şeyi öğrenmek ve bildiği bir şeyin doğruluğunu teyit ve itiraf ettirmek üzere düzenlenen cümle çeşididir.
  • Mutlaka cevap bekleyen soru cümlelerine “gerçek soru cümleleri” denir; gerçek soru cümlelerinde eylemin gerçekleşip gerçekleşmediği, anlaşılmayan bir hususun bulunup bulunmadığı sorulur.
  • Özne, nesne, yer tamlayıcısı, zarf durumundaki varlık ve kavramları öğrenmek için düzenlenen soru cümleleriyle anlaşılmayan bir hususu tekrarlatmak için düzenlenen cümlelere de gerçek soru cümleleri denir.
  • Sözde soru cümlelerinde cevap beklenmez; dikkat çekmek, dinleyen kişiyi uyarmak, sözü daha güzel ifade etmek maksadıyla sözde soru cümlelerine başvurulur.
  • Rica, abartma, karşılaştırma ve sitem ifade etmek için de soru cümlesi kullanılabilir.
  • Art arda gelen soru cümlelerinde soru işareti son cümlenin sonuna konur.
HABER VE DİLEK KİPLERİNDE OLUMLULUK VE OLUMSUZLUK


Olumlu Cümle
Eylemin ya da yargının gerçekleştiğini, gerçekleşmekte olduğunu ya da gerçekleşeceğini bildiren cümlelerdir.
“Otobüs, yolcularını köy meydanında indirdi.” cümlesinin yüklemine baktığımızda “indir-” eyleminin gerçekleştiğini görüyoruz. O hâlde bu, anlamına göre olumlu bir cümledir.
“Konuklarını bu salonda ağırlayacak.” cümlesinde “ağırla-” eyleminin gerçekleşeceği belirtilmiştir. Dolayısıyla bu cümle, anlamına göre olumlu bir cümledir.
“Bu ayakkabı çok sağlammış.” cümlesinin yüklemini inceleyelim; burada “sağlam olma” yargısının gerçekleştiğini görüyoruz. Buna göre cümle, anlamca olumludur.
“Romanın anlatımı çok akıcıydı.”
“Son günlerde biraz dalgındı.”
“Bu filmden çok etkilenmişler.”
cümlelerinde de yargının gerçekleştiğini görüyoruz. Dolayısıyla bu cümleler de anlamına göre olumludur.
Olumsuz Cümle
Yargının veya eylemin gerçekleşmediğini, gerçekleşmeyeceğini bildiren cümlelere olumsuz cümle denir. Cümleler genellikle “-ma, -me” eki, “yok, değil” sözcükleri gibi unsurlarla anlamca olumsuz yapılır.
“Yazarın son romanını henüz okumadım.” cümlesi anlamına göre olumsuz bir cümledir, “-ma” olumsuzluk ekinden de anlaşılacağı gibi “okuma” eylemi gerçekleşmemiştir.
“Bu şoför pek dikkatli değil.” cümlesi de anlamca olumsuzdur, “dikkatli değil” yükleminden, “dikkatli olma” yargısının gerçekleşmediğini anlıyoruz.
“Eve geç geleceğini neden haber vermedin?”
“Hastanede hiçbir doktor yoktu.”
“Ne kitap ne gazete okuyor.”
“Bu eşyalar bizim değilmiş.”
“Bu topraklar gerçekten verimsizmiş.”
cümleleri de anlamına göre olumsuzdur.
Kimi cümleler biçimce olumsuz olduğu hâlde anlamca olumludur. Bu tür cümlelerde genellikle iki olumsuzluk unsuru bulunur.
“Bizimle gelmeyi o da istemiyor değil.” cümlesinde “-me” olumsuzluk eki ve “değil” sözcüğü olmak üzere iki olumsuzluk unsuru vardır. Ancak cümlenin anlamına baktığımızda yüklemde “istiyor” anlamının olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla bu cümle biçimce olumsuz, anlamca olumludur.
“Böyle güzel bir etkinliğe hiç katılmaz mıyım?” cümlesi de biçimce olumsuzdur. Çünkü yüklemde olumsuzluk eki kullanılmıştır. Fakat cümle “katılırım” anlamını taşımaktadır. Dolayısıyla bu cümle de biçimce olumsuz, anlamına göre olumludur.
“Bu konuyu anlamayacak değilim.”
“Bu kadar küçük çocuk dövülür mü hiç?”
“Onun neler yapmak istediğini bilmez miyim?”
cümleleri de yapıca olumsuz olduğu hâlde anlamca olumludur.

9.SINIF DİL VE ANLATIM 4.ÜNİTE KONU ÖZETİ

KELİMEDE ANLAM VE KAVRAM

Sözcükler, farklı anlamları, anlam birimlerini içinde barındıran bir yapıdır. Bunlar sırasıyla şöyledir:
  • Kavram: Bir varlığın veya düşüncenin zihindeki soyut ve genel tasarımı, mefhum, konsept.
  • İmge: Zihinde tasarlanan ve gerçekleşmesi arzulanan şey, hayal, hülya.
  • Gösteren: Bir sözcüğü meydana getiren seslerin her biri, harf.
  • Gösterilen: Sözcüğün kavram yönü. yani gösterenin oluşturduğu içerik, anlam.
  • Kavramlaştırma: Bir varlığı, olayı, duyguyu ve düşünceyi seslerle (sözcüklerle) simge hâline getirme.
  • Anlamlandırma: Sözcüğün ya da aktarılan iletinin içerdiği anlamı çözümleme, ona anlam verme.
Dildeki sözcükler, “gösteren” ve “gösterilen” unsurlarından oluşur. Sözcükleri gösteren, ifade eden harfler olduğu gibi, bunların çağrıştırdığı gösterilen, yani içerik ve anlam vardır. Örneğin “a, b, i, n” birer harftir. Ancak bu harfler “b, i, n, a” biçiminde dizildiğinde kendisi dışında bir anlam ifade eder. “Bina” dendiğinde her insanın zihninde ayrı bir görüntü, farklı bir bina canlanır. İşte “b, i, n, a” harfleri gösteren durumundayken bu kelimenin zihnimizde oluşturduğu içerik, anlam “gösterilen”dir.
İnsanoğlu varlıkları, duygu ya da hayalleri, ses bileşenleri yardımıyla simge hâline getirir. Böylece kavramlar oluşturulur. Kavramlaştırma, var olandan hareketle gerçekleştirilen bir tür soyutlama sayılır. Anlamlandırma sürecinde kavram bir taraftan ses imgesine, gösterilene, öte taraftan adlandırılacak hususa (göndergeye) bağlıdır. Bu yönden bakıldığında dildeki kelimeler; nesne, olay, duygu veya düşüncelerin simgeleri niteliğindedir.
Sözcükler, harflerin rastgele dizilmesinden ibaret unsurlar değildir. Bir sözcük duyulduğunda veya okunduğunda onun karşıladığı varlık, kavram, olay, durum vb. insanın zihninde canlanır. Bu, sözcükleri anlamlandırma sürecidir. Bu anlamlandırma aynı dili bilen ve konuşan insanlar arasında gerçekleşir. Anlamlandırma aynı zamanda iletişimi de sağlar. Aktarılan bir iletiyi karşıdaki kişi anlamlandırmıyorsa iletişim gerçekleşmez.
Dilde hemen her kelimenin bir anlamı vardır. Bazı kelimeler zamanla birden fazla anlam kazanabilir. Bu durumda kelimelerin anlamı, bağlama göre, yani kullanıldığı ortama ve cümleye göre değişkenlik gösterir. Günlük hayatta bir anlamı karşılayan bir sözcük, zaman içinde felsefe, sanat ya da bilim dalının vb. geçmişten gelen birikimlerini yüklenebilir. Böylece sözcük felsefede kavram, bilimde terim, sanatta da imge olabilir. Örneğin “hücre” kelimesi biyolojiyle ilgili bir “terim” olduğu gibi, şiirde hapishane anlamını taşıyan bir “imge” olarak kullanılabilir. Ayrıca “hücre” sözcüğü, günlük hayatta “küçük oda” anlamında da kullanılabilir.
Tüm bunlar da göstermektedir ki sözcükler bağlama göre farklı anlamlar kazanabilmektedir.
Somut ve Soyut Anlam
Beş duyudan biriyle algılayabildiğimiz varlıkları karşılayan sözcükler somut anlamlıdır. Beş duyumuzdan biriyle algılayamadığımız fakat varlığına inandığımız kavramları karşılayan sözcükler soyut anlamlıdır.
“Ağaç, uçak, silgi, kitap, hava, sıcaklık vb.” sözcükler somut anlamlıdır. Bu sözcüklerin karşıladığı varlıkları beş duyumuzdan en az biriyle algılayabiliyoruz.
“Üzüntü, sevgi, eziyet, korku, mutluluk vb.” sözcükleri beş duyumuzun hiçbiriyle algılayamıyoruz. Ancak bu kavramların var olduğuna inanıyoruz. Dolayısıyla bu sözcükler soyut anlamlıdır.
“Soğuk su içersen tabii ki hasta olursun.” cümlesinde “soğuk” ve “su” sözcükleri somut anlamlıdır. Çünkü “soğuk” dokunma duyusu ile, “su” hem görme hem dokunma duyusuyla algılanabilir.
“Öfke ile kalkan zarar ile oturur.” cümlesinde “öfke” ve “zarar” sözcükleri beş duyudan herhangi biri ile algılanamaz. Dolayısıyla bu sözcükler soyut anlamlıdır.
“Tatlı üzümleri keyifle yediler.” cümlesinde “tatlı” sözcüğü somuttur. Çünkü tatma duyusu ile algılanabilen bir özellik taşımaktadır. Yine “üzüm” sözcüğü de somuttur çünkü bu da duyu organlarıyla aklanabilmektedir. Ancak “keyif” sözcüğü soyuttur, bu sözcük duyu organlarıyla algılanamaz.
Soyutlama
Somut anlamlı bir sözcük, zaman içinde soyut bir anlam kazanabilir. Buna soyutlama adı verilir.
Somut anlamıyla “bazı maddelerin dilde bıraktığı yakıcı duyu, tatlı karşıtı” demek olan “acı” sözcüğü, “Acı haber köye kısa sürede ulaşır.” cümlesinde “üzücü” anlamına gelerek soyut bir anlam kazanmıştır. Böylece sözcük mecaz anlam yüklenmiştir.
“Yerinden bir anda fırladı, ateş fışkıran gözlerle etrafına bakmaya başlamıştı.”cümlesindeki “ateş” sözcüğü somut anlamıyla “yama cisimlerin tutuşmasıyla beliren ısı ve ışık” demektir. Ancak bu cümlede “öfke, hırs, hınç” anlamında, yani soyut anlamda kullanılmıştır.
Somutlama
Soyut anlamlı kimi kelimeler zamanla somut bir anlam kazanabilir. Buna somutlama denir.
Soyut anlamlı olan “sevgi” sözcüğü, “Sevgi, bu akşam tiyatroya gidecekmiş.” cümlesinde bir insanı karşılayacak biçimde kullanılmış ve somut hâle gelmiştir.
“İyiler, dünyada az yaşarmış.” cümlesinde de normalde soyut anlamlı olan “iyi” sözcüğü somut bir anlamı ifade etmektedir. Burada sözcük “iyi insanları” karşılamaktadır. İnsan da somut bir sözcük olduğuna göre somutlama yapılmıştır.
Somutlama, bir cümlede benzetme yoluyla da yapılabilir.
“Hayatım, bir film şeridi gibi gözümün önüne geldi.” cümlesinde soyut bir anlam taşıyan “hayat” kavramı, “film’e benzetilerek somutlama yapılmıştır.

KELİMELERİN FARKLI ANLAMLARDA KULLANIMI
1. Gerçek ve Mecaz Anlam
Bir sözcüğün söylendiğinde akla gelen ilk anlamına gerçek anlam denir. Bu, sözcüğün temel anlamıdır. Sözcüğün, gerçek anlamından tamamıyla uzaklaşarak kazandığı anlama ise mecaz anlam adı verilir.
“Esmek” sözcüğü,
“Denizden serin bir rüzgâr esiyor.” cümlesinde gerçek anlamıyla kullanılmıştır. Burada “havanın bir yönden bir yöne akması” anlamında kullanılmıştır.
“Bu yolculuk fikri nereden esti?” cümlesinde “yapılması önceden düşünülmüş olmamak, bir şeyi aniden yapmaya karar vermek” anlamında kullanılmıştır. Bu. sözcüğün gerçek anlamından uzak olan anlamıdır. Dolayısıyla “esmek” sözcüğü bu cümlede mecaz anlamıyla kullanılmıştır.
“Şehrin geniş caddelerinde bir süre yürüdük.” cümlesinde “geniş” sözcüğü gerçek anlamda kullanılmıştır. Çünkü sözcük bu cümlede “eni çok olan, enli” anlamında kullanılmıştır.
“İstanbul gibi büyük kentlerde geniş iş olanakları vardır.” cümlesinde “geniş” sözcüğü ise mecaz anlamda kullanılmıştır. Çünkü sözcük, bu cümlede “eni çok olan” anlamında kullanılmamıştır. Yeni bir anlam kazanmış, “çok” anlamında kullanılmıştır.
“Düğmeyi dikmek için beyaz, ince ip gerekiyor.” cümlesinde “ince” sözcüğü “boyut olarak benzerlerinden daha dar ve kalınlığı az olan” anlamında kullanılmıştır. Yani “kalın” sözcüğünün karşıtı anlamındadır. Bu, gerçek anlamdır.
“Doğum gününde ona çiçek alman ince bir davranıştı.” cümlesinde ise gerçek anlamından uzaklaşmıştır. Burada “zarif, kibar” anlamında kullanılmıştır. Dolayısıyla bu cümledeki “ince” sözcüğü mecaz anlamıyla kullanılmıştır.
“Katı maddeler ışığı geçirmez.” cümlesinde “katı” sözcüğü “sert, yumuşak karşıtı” anlamında kullanılmıştır. Bu, gerçek anlamdır.
“Bu katı davranışı sana yakıştıramadım.” cümlesinde ise gerçek anlamından uzaklaşmıştır. Bu cümlede sözcük “hoşgörüsüz, acımasız, merhametsiz” anlamında kullanılmıştır. Dolayısıyla bu cümledeki “katı” sözcüğü mecaz anlamıyla kullanılmıştır.
2. Yan Anlam (Yakıştırmaca Anlam)
İlk başta bir varlık ya da kavramı karşılayacak biçimde kullanılan sözcüklerin, gerçek anlamlarından uzaklaşarak kazandığı diğer anlamlara yan anlam denir.
“Kolumda dayanılmaz bir sızı vardı.” cümlesinde “kor sözcüğü, “insan vücudunda omuz başından parmak uçlarına kadar uzanan bölüm” anlamında kullanılmıştır. Bu. sözcüğün gerçek anlamıdır.
“Pencerenin kolu elimde kaldı.” cümlesinde ise “kol” sözcüğü, yan anlamıyla kullanılmıştır. Burada kol sözcüğü, insan organından hareketle, benzerlik ilişkisiyle oluşturulmuştur.
“Sandalyenin bir ayağı kırılmış.”
“Ayakkabısının burnu epey aşınmış.”
“Uçağın kuyruk kısmında arıza meydana gelmiş.” cümlelerindeki altı çizili sözcüler de yan anlamıyla kullanılmıştır.
Cümlede mecazlı anlatım değişik yollarla sağlanır. Bu yollar arasında “dolaylama, ad aktarması, istiare, kişileştirme, konuşturma, kinaye ve tariz” sayılabilir.
a. Mecaz-ı mürsel (ad aktarması): Günlük konuşmalarımızda bir varlık ya da kavramı anlatırken bazen o varlık ya da kavramı söylemez, onun bir özelliğini ya da bir parçasını söyler, böylece o varlık ya da kavramı anlatırız. İşte benzetme amacı olmaksızın bir sözcüğün yerine başka bir sözcüğün kullanılmasına ad aktarması adı verilir. Buna mecaz-ı mürsel ya da düz değişmece denir.
“Babamı cepten arar mısın?” cümlesinde “cep” sözcüğü benzetme anlamı olmaksızın “telefon” yerine kullanılmıştır. Dolayısıyla burada ad aktarması vardır. Ad aktarması değişik şekillerde karşımıza çıkar:
Bir varlığın belirgin özelliği söylenerek o varlık çağrıştırılır.
“Bursa’dan Yalova’ya giderken arabalıya biner, karşıya öyle geçeriz.” cümlesinde “arabalı” sözü ile anlatılmak istenen “arabalı vapurdur. Burada vapur söylenmemiş, onun yerine en önemli özelliği olan araba taşımaktan hareketle “arabalı” sözcüğü kullanılmıştır.
Bir varlığın bütünü söylenir, onunla o varlığın bir parçası ya da içindekiler çağrıştırılır.
“Hastaneyi ara da çocuk için randevu al.” cümlesinde “hastane” bütündür. Bu sözle hastanedeki görevli anlatılarak ad aktarması yapılmıştır.
Sanatçı söylenerek o sanatçının eserleri çağrıştırılır.
“Peyami Safa’yı okumak istiyorum bu yaz.” cümlesinde okunan yazar değil, onun eserleridir.
Yazar ismi söylenmiş ama onun eserleri anlatılmak istenmiştir.
Ankara olaya tepki gösterdi.”
“İki tabak yedi ama yine de doymadı.”
Salon, sanatçıları alkış yağmuruna tuttu.”
“Çevredeki meraklı gözlerden rahatsız olmuştu.” cümlelerindeki altı çizili bölümlerde de ad aktarması yapılmıştır.
b. Dolaylama: Bir varlığı ya da kavramı birden fazla sözcükle karşılamaya dolaylama denir. Bu daha çok genel kabul görmüş, toplum tarafından öyle ifade edilegelmiş varlıklar için geçerli olan bir durumdur.
“Balık” sözcüğü yerine “derya kuzusu”.
“Aslan” sözcüğü yerine “ormanlar kralı”,
“Kaleci” sözcüğü yerine “file bekçisi”,
“Kömür” sözcüğü yerine “kara elmas”
sözü birer dolaylamadır.
c. Kişileştirme (teşhis): İnsan dışındaki varlıklara, insana özgü nitelikleri vermektir.
“Ay suda bestelerken en güzel şarkıyı
Küreklerim de suya en derin şiiri yazdı”
dizelerinde kişileştirme söz konusudur. İnsana özgü nitelikler olan “şarkı bestelemek”, “ay”a; “şiir yazmak” da “kürekler” e verilmiştir.
d. İntak: İnsan dışındaki varlıkları konuşturma sanatına ise “intak” denir.
“Akıl ersin, ermesin sevdama
Senden yanayım, dedi yeşeren dal senden yana.”
dizelerinde “dal” konuşturulduğundan intak vardır.
e. İğretileme (istiare): Bir sözcüğün benzetme ilgisiyle başka bir sözcük yerine kullanılmasıdır. İstiarede aralarında benzerlik ilgisi bulunan iki varlık ya da kavramdan biri söylenerek diğeri kastedilir.
“Yuvayı yapan dişi kuştur.” atasözünde “dişi kuş” sözüyle kastedilen “kadın”dır. Kadın, dişi kuşa benzetilmiştir. Ancak benzetme unsurlarından sadece biri (dişi kuş) söylenmiştir. Dolayısıyla burada istiare vardır.
“Şakaklarıma kar mı yağdı, ne var?” cümlesinde benzetme ilgisi kurularak “ağaran (beyaz) saçlar” yerine “kar” sözcüğü kullanılmıştır. Ancak sadece kendisine benzetilen unsur olan “kar” kullanılmış ve istiare yapılmıştır.
f. Kinaye: Bir sözcüğü hem gerçek hem mecaz anlama gelecek biçimde kullanmaktır. Ne var ki kinayede genellikle mecaz anlam kastedilir.
“Atılan ok geri gelmez.” atasözünde kinaye yapılmıştır. Gerçek anlamda atılan ok geri dönmez. Buradaki mecaz anlam ise “iyi düşünmeden yapılan işlerin, söylenen sözlerin sonunun pişmanlık olduğu ‘dur ve anlatılmak istenen de budur.
“Ey benim sarı tamburam
Sen ne için inilersin
- İçim oyuk derdim büyük
Ben onun’çün inilerim”
dizelerinde “içim oyuk” sözünde kinaye vardır. Bir tür çalgı olan “tambura’ nın gerçekte içi oyuktur ancak burada kastedilen -dertli olmak”tır.
g. Tariz: Söylenmek istenen sözü düşündürücü ve imalı bir biçimde belirtmeye tariz denir.
Hediye namıyla bir şey gönderme
Âdet edip hiç misafir kondurma
Komşunun evi yanar iken söndürme
El kârıyçin bir adım da uzanma
dörtlüğünde şair söylediklerinin tam tersini kastederek tariz yapmıştır.
3. Terim Anlam
Bilim, sanat, meslek dalı ya da herhangi bir konu ile ilgili belirli bir anlamı olan sözcüklere terim anlamlı sözcükler denir.
Örneğin resimde kullanılan “palet, tuval”,
Matematikte kullanılan “karekök, altıgen, tam sayı”,
Edebiyatta kullanılan “ölçü, redif, uyak, gazel, koşma”,
Tiyatroda kullanılan “perde, oyun, dekor” gibi sözcükler terim anlamlı sözcüklerdir.
Terim anlamlı sözcükler, günlük hayatta yeni anlamlar yüklenebilir.
“Trakya ağzıyla konuşuyor.” cümlesindeki “ağız” sözcüğü dille ilgili bir terimdir.
“O günden sonra ağzını bıçak açmadı.” cümlesindeki “ağız” sözcüğü ise terim değildir.

ANLAM İLİŞKİLERİNE GÖRE KELİMELER

Sözcüklerde Eş Anlamlılık
Kimi sözcükler yazımları farklı olduğu hâlde aynı anlamı karşılar. İşte bu sözcüklere eş anlamlı ya da anlamdaş sözcük denir.
“sözcük-kelime, kafa-baş, yaşam-hayat, cevap-yanıt vb.” sözcükler eş anlamlıdır. Bu sözcükler, yazılışı yönünden farklı olsa da aynı anlamı karşılamaktadır.
Eş anlamlı sözcükler aynı anlamı karşılasa bile birbirinin yerine her zaman kullanılamaz.
“Kara” sözcüğünün eş anlamlısı “siyah” sözcüğüdür.
“Karadır bu bahtım kara
Sözüm kâr etmiyor yâra”
dizelerindeki “kara” sözcüğünün yerine aynı anlamı karşılayan “siyah” sözcüğünü getirelim. “Siyahtır bu bahtım siyah” dediğimizde cümlenin anlam ve anlatımının bozulduğunu görüyoruz.
Sözcüklerde Zıt Anlamlılık
Türkçede nasıl kimi sözcükler eş anlamlı ise bazı sözcükler de birbirinin karşıt anlamlar taşımaktadır. İşte bu tür sözcüklere karşıt anlamlı veya zıt anlamlı sözcükler denir.
“sevinmek – üzülmek, ileri – geri, gitmek – gelmek, hareketli – durağan vb.” sözcükler zıt anlamlıdır.
Eş anlamlılıkta olduğu gibi karşıt anlamlılıkta da sözcüklerin karşıtını bulurken sözcüklerin cümlede kazandığı anlama dikkat etmek gerekir.
“Kara günümüzde yalnız o vardı yanımızda.” cümlesinde “kara” sözcüğünün karşıt anlamlısı “ak” değildir. Çünkü “kara” sözcüğü bu cümlede “kötü” anlamında kullanılmıştır. O hâlde karşıt “iyi” sözcüğü olabilir:
“İnsanın iyi günü de olmaz olur mu?”
Eylem soylu sözcüklerde karşıt anlamlılığı bulurken “olumsuz” ifadeler sizi şaşırtmasın. Sözcüklerin olumsuzu, karşıt anlamlılığı oluşturmaz.
“Babam bugün İzmir’e gitti.” cümlesindeki “gitmek” sözcüğünün olumsuzu o sözcüğünün karşıt anlamlısı değildir. Çünkü “gitmek” “bir yerden başka bir yere varmak”tır. “Gitmemek” ise “gitme işinin yapılmaması”dır. Karşıtlığın oluşması için ise “gitme” eyleminin karşıtının oluşması gerekir: “Babam bugün İzmir’den geldi.” cümlesinde olduğu gibi.
Sözcüklerde Yakın Anlamlılık
Türkçede bazı sözcükler, aynı anlamı karşılamasa da cümlelerde aynı anlamı karşılayacak şekilde kullanılabilir. İşte böyle sözcükler, yakın anlamlıdır. Eş anlamlı sözcüklerde bire bir anlam eşitliği varken yakın anlamlı sözcüklerde anlamca yakın olma özelliği vardır. Yakın anlamlılık, sözcüklerin cümledeki kullanımlarına göre ortaya çıkan bir durumdur.
“Ressam son tablosunda canlı renkleri seçmiş.” cümlesindeki “canlı” sözcüğü ile,
“Bu sene elbiselerde parlak renkler kullanılmış.” cümlesindeki “parlak” sözcüğü yakın anlamlıdır. Her iki sözcüğü tek başına ele aldığımızda farklı anlamlar karşımıza çıkar. Ancak bu sözcükler her iki cümlede “göz alıcı” anlamında kullanılmıştır.
Sözcüklerde Sesteşlik
Kimi sözcükler, aynı ses değerlerine sahiptir, yani bu sözcüklerin yazılışı aynıdır. Ancak bu sözcükler farklı anlamları karşılar. İşte böyle sözcükler sesteş veya eş seslidir.
“Köyün içinden geçen çay, yazları kuruyordu.”
“Bir bardak çay içince tüm yorgunluğunu unuttu.”
Birinci cümledeki “çay” sözcüğü “akarsu” anlamını taşımaktadır. İkinci cümledeki “çay” ise “çeşitli bitkilerin yapraklarının demlenmesiyle elde edilen içecek” anlamındadır. Dolayısıyla “çay” sözcükleri sesteştir.
“Bu çiçekleri size ben getirdim.”
“Yüzünde küçük bir ben vardı.”
cümlelerindeki “ben” sözcükleri sesteştir. “Ben” sözcüğü birinci cümlede “I. tekil kişi zamiri”, ikinci cümlede “siyah nokta” anlamındadır.
Bir sözcüğün sesteş olabilmesi için her iki anlamının da temel anlam olması gerekir. Bir yerde gerçek, diğer yerde mecaz anlamıyla kullanılan sözcük sesteş kabul edilmez.
Örneğin yüz” sözcüğünü ele alalım.
“Masanın yüzü çok kirlenmiş.” cümlesinde “yüz” sözcüğü “yan, taraf” anlamında kullanılmıştır.
“Bu yüz bana tanıdık geliyor.” cümlesinde “kişi”,
“Ne yüz ile geliyorsun ki bana?” cümlesinde “utanma, sıkılma” anlamında kullanılmıştır. Bu örnekler, “yüz” sözcüğünün diğer anlamlarıdır. Dolayısıyla bu sözcükler kendi aralarında sesteş olarak kullanılamaz. Ancak;
“Sabahleyin yüzünü yıkamasını yüz kere söyledim.” cümlesindeki “yüz” sözcükleri sesteştir. Çünkü birincisi “çehre, surat”, ikincisi “sayı” anlamındadır.
Yansıma Sözcükler
“Çalılıkların arasında bir çıtırtı duydum.” cümlesindeki “çıtırtı” sözcüğü gibi, doğadaki sesleri karşılayan sözcüklere yansıma adı verilir. “Şırıl, horul, vızır. pat. çat vb.” sözcükler de bir sese karşılık geldiğinden yansımadır.
Yansıma sözcüklerden fiil ya da isim türeyebilir.
“Yokuşu tırmanırken arabamızın lastiği patladı.” cümlesinde “patlamak” fiili yansımadan türemiştir, “pat” sözcüğü yansımadır, sonra bu sözcük ek almış ve “pat-la-” fiili türemiştir.
“Arıların vızıltısı ta buraya kadar geliyor.” cümlesinde “vızıltı” ismi, yansıma olan “vız” sözcüğünden türemiştir.


KELİMELERDE ANLAM DEĞİŞMELERİ

Anlam Genişlemesi
Bazı sözcükler, anlam genişlemesi yoluyla yeni anlamlar kazanabilir. Bunun yanında sözcükler anlam daralmasına da uğrayabilir. Başlangıçta birden çok anlam içeren bir sözcük, o anlamlarını yitirerek zaman içinde tek bir anlamı içerir duruma gelebilir.
Örneğin, “yağlı” sözcüğü “yağı çok olan” anlamını taşır. Bu, yağlı sözcüğünün temel anlamıdır.
“Yağlı bir müşteri görse hemen ellerini ovuşturur.” cümlesinde “varlıklı, zengin” anlamında kullanılmıştır.
“Böyle yağlı bir iş hiç kaçırılır mı?” cümlesinde ise “yağlı” sözcüğü, “çok fazla zahmet çekmeden, bol kazanç sağlayan” anlamında kullanılmıştır. Görüldüğü gibi “yağlı” sözcüğü anlam genişlemesi yoluyla yeni anlamlar kazanmıştır.
Anlam Daralması
Bir sözcüğün anlattığı varlık, nesne ya da eylemin ancak bir bölümünü, bir türünü anlatır duruma gelmesidir. Dilimizdeki davar sözcüğü her türlü “mal ve varlık”ı karşılarken günümüzde yalnızca “koyun” ve “keçi” türündeki hayvanları karşılayacak biçimde kullanılmaktadır. İşte bu sözcükte anlam daralması vardır. Günümüzde “incir” anlamına gelen ‘yemiş’ sözcüğü eskiden bütün meyveleri karşılayacak bir anlama sahipti. Demek ki “yemiş” de anlam daralmasına uğramıştır.
Anlam Değişmesi
Bir sözcüğün başlangıçta karşıladığı anlamdan uzaklaşarak zaman içinde başka bir anlamı karşılayacak duruma gelmesidir.
“Tütün” sözcüğü eskiden “duman” anlamında kullanılırken bugün “Nikotin içeren yapraklı bitki” anlamında kullanılmaktadır. Görüldüğü üzere sözcük, anlam değişmesine uğramıştır. Geçmişte “kolay, değersiz, hakir” anlamında kullanılan “ucuz’ sözcüğü, şimdilerde genellikle, “pahalı karşıtı, düşük fiyatlı” anlamında kullanılmaktadır.
a. Anlam iyileşmesi: Kimi sözcüklerin başlangıçta kötü bir anlam taşırken zaman içinde iyi bir anlam karşılayacak hâle gelmesidir.
Yavuz” sözcüğü eskiden “kötü, hırsız” anlamını taşırken daha sonra “yiğit, kahraman” anlamını karşılar duruma gelmiştir ki bu, anlam iyileşmesi vardır.
Çok eskiden “emek” sözcüğü “acı, eziyet” anlamlarını içerirken günümüzde “bir işin yapılması için harcanan beden gücü” anlamını yüklenmiştir.
b. Anlam kötüleşmesi: Bir sözcüğün başlangıçta iyi bir anlam taşırken zaman içinde kötü bir anlamı karşılayacak hâle gelmesidir.
Dilimize Arapçadan geçen ukala sözcüğü “akıllılar” anlamını taşırken bugün “kendini akıllı ve bilgili sanan, bilgiçlik taslayan” anlamında kullanılmaktadır.
“Canavar” sözcüğü başlangıçta “canlı, yaşayan, hayvan” gibi anlamlan karşılamıştır. Fakat zamanla olumsuz bir anlam karşılar hâle gelmiştir. Demek ki bu sözcükte anlam kötüleşmesi vardır.
Çok Anlamlılık
Bir sözcüğün ilk başta tek bir anlam taşırken zaman içinde başka anlamları karşılamasına çok anlamlılık denir.
Örneğin temel anlamı “sert şeyleri vurarak veya ezerek parçalamak” olan kırmak sözcüğünün zaman içinde 10’dan fazla anlam kazandığını görmekteyiz.
Ayrıca “geçmek” sözcüğü,
“Elindeki kitabı bırakıp diğer odaya geçti.” cümlesinde “bir yerden başka bir yere gitmek” anlamında,
“Seven, yârinden geçer mi?” cümlesinde “bırakmak, vazgeçmek” anlamında,
“Bu hastalık sana kimden geçti acaba?” cümlesinde “bulaşmak, sirayet etmek” anlamında,
“Bütün günüm seni beklemekle geçti.” cümlesinde “harcamak” anlamında kullanılmıştır.
Kelimenin başka anlamları da vardır. Demek ki “geçmek”, çok anlamlı bir sözcüktür.


KELİME GRUPLARI

Bir dildeki anlamlı en küçük söz birliklerine sözcük adı verilir. Sözcükler cümle içinde başka sözcüklerle anlam ilişkileri kurarak gruplar oluşturur. Bu durumda o sözcük grupları da çeşitli anlamlan karşılar. Bir varlığı, bir kavramı, bir durumu veya bir eylemi karşılamak için belli kurallara göre oluşan kelime topluluğuna sözcük grubu denir. Türkçede başlıca şu sözcük grupları şunlardır:
İkilemeler
Anlamı güçlendirmek için aynı sözcüklerin tekrarlanması, anlamları birbirine yakın, karşıt olan veya sesleri birbirini andıran kelimelerin yan yana kullanılmasıyla oluşan sözlere ikileme denir.
“Yağmur, yavaş yavaş şiddetini artırıyordu.” cümlesinde “yavaş yavaş” sözü ikilemedir.
“Doğru dürüst bir iş bulamamış.” cümlesinde “doğru dürüst” sözü ikilemedir. Bu ikilemeyi oluşturan sözcükler yakın anlamlıdır.
“Aşağı yukarı yarım saat sonra kasabaya ulaşırız.” cümlesinde “aşağı yukarı” ikilemesi karşıt anlamlı sözcüklerden oluşmuştur.
“Minik dere şırıl şırıl akıyor.” cümlesinde “şırıl şırıl” ikilemesi yansıma sözcüklerden meydana gelmiştir.
“Üzerinde eski püskü bir palto vardı.” cümlesinde “eski püskü” ikilemesini, biri anlamlı (eski) biri anlamsız (püskü) sözcük oluşturmuştur.
Deyimler
Anlatımı güçlendirmek, söze güzellik katmak amacıyla birden çok sözcüğün genellikle mecaz anlama gelecek biçimde kaynaşmasıyla oluşan sözlere deyim denir. Deyimler, kalıplaşmış olduğundan onu oluşturan sözcükler değiştirilemez.
“Bu işçilerin, ekmeğini taştan çıkarmak için ölürcesine çalıştıklarını gördüm.” cümlesinde “ekmeğini taştan çıkarmak” sözü deyimdir. Üç sözcüğün kalıplaşmasıyla oluşan bu deyim, gerçek anlamından uzaklaşarak “geçimini sağlamakta çok becerikli olmak” anlamını kazanmıştır.
“Müdür beyi görünce nedense dili çözülüverdi.”
“Küçük çocuk, koca adamları parmağında oynatıyor.”
“Ağaçları bıçağıyla kazıdığını gördüğümden bu yana iyice gözümden düştü.”
cümlelerindeki altı çizili sözler de deyimdir.
Sınavlarda genellikle deyimlerin açıklamasına yönelik sorulara yer verilmektedir. Bu yüzden cümlede deyimin açıklamasının verilip verilmediğini ya da deyimin doğru açıklanıp açıklanmadığını iyi saptamak gerekir.
“Bu sevimli ihtiyar, bize her türlü yardımı yapmış, elinden geleni ardına koymamıştı.”cümlesinde “elinden geleni ardına koymamak” deyiminin yanlış açıklandığını görüyoruz. Bu deyim, “yapabileceği her türlü kötülüğü yapmak” anlamını taşır. Dolayısıyla olumsuz durumlar için kullanılır. Bu cümlede ise olumsuz bir durum söz konusu değildir.
“En zor işleri bile tereyağından kıl çeker gibi kolayca hallederdi.” cümlesinde “tereyağından kıl çeker gibi” deyiminin anlamı “bir işi kolayca yapmak”tır. Buna göre cümledeki “kolayca hallederdi” sözü deyimin açıklamasıdır.
Atasözleri
Yıllara dayalı bilgi, birikim ve deneyim sonucu söylenen özlü sözlere atasözü adı verilir. Atasözlerinin söyleyeni belli değildir. Ayrıca atasözleri genel anlamlar içerir ve yargı bildirir. Atasözlerinin de kalıplaşmış bir yapısı olduğundan onları oluşturan sözcüklerin yerine başka sözcükler getirilemez.
“El, elin eşeğini türkü söyleyerek arar.” sözü bir atasözüdür. Bu atasözü “kişinin başkalarının işini önemsemeden yaptığı” anlamını içerir.
“Minareyi çalan, kılıfını hazırlar.” atasözü “Kolay kolay gizlenemeyecek bir suçu işleyecek olan kişi, bunun önlemini alır.” anlamındadır.
Kimi atasözleri anlamca aynı doğrultudadır, kimi atasözleri ise anlamca birbiriyle çelişir.
“Gün doğmadan neler doğar.”
“Kara gün kararıp kalmaz.”
atasözleri “sıkıntıların devamlı olmadığı, bir gün elbet biteceği” anlamını taşır.
“İyilik eden iyilik bulur.”
“İyiliğe iyilik olsaydı, koca öküze bıçak olmazdı.”
atasözleri anlamca birbiriyle çelişmektedir. Birinci atasözünde “iyiliğe iyilikle karşılık verileceği” savı ortaya konurken, ikincisinde bunun tam tersi bir görüş belirtilmiştir.
Atasözleri çoğunlukla mecaz anlamlar içerir.
“İşleyen demir ışıldar.” atasözü mecaz anlamlıdır. Bu atasözü “Tembel tembel oturanlar hantallaşır; çalışanlar açılır, daha yararlı işler yapar.” anlamını taşır.
“Bugünün işini yarına bırakma.” atasözü ise gerçek anlamlıdır.
Atasözleri deyimler gibi kalıplaşmış sözlerdir. Deyimler bir duyguyu, düşünceyi, anlık bir durumu kısa ve etkili bir şekilde bildirir. Atasözlerinin deyimlerden farkı yargı bildirmeleri, cümle hâlinde olmaları ve daha çok doğa, insan ve hayat karşısında toplumun felsefesini, dünya görüşünü yansıtmalarıdır. Ayrıca deyimler genellikle mastar hâlindedir.
“Gönül kimi severse güzel odur.” sözü “Herkesin bir güzellik ölçütü vardır ancak bir kimse için güzel, gönlünün sevdiğidir.” anlamında bir atasözüdür.
“Gönül vermek ise “sevmek, âşık olmak” anlamında bir deyimdir. Görüldüğü üzere atasözü yargı bildirmekte, deyim ise mastar hâlindedir.
Yansıma Grubu
Doğadaki seslerin taklidi sonucu ortaya çıkan sözcüklere yansıma dendiğini belirtmiştik. Bu yansımaların oluşturduğu kelime grupları da vardır.
“Tenceredeki su fokur fokur kaynıyor.” cümlesindeki “fokur fokur” sözü bir yansıma grubudur. Bu söz, tenceredeki suyun kaynarken çıkarmış olduğu sesi karşılamaktadır.
“Koridordan takır tukur sesler geliyor.” cümlesindeki “takır tukur” da yansıma grubudur.
Söz Öbekleri
Cümlede bazı sözcükler başka sözcüklerle anlam ilişkisine girerek söz öbeği oluşturur. Tek başına bir anlamı olan bu sözcükler, söz öbeği oluşturduğunda başka bir anlamı karşılar hâle gelir.
“Bu sanatçı, eserlerine içinde yaşadığı ulusun boyasını sürüyor, onun başarısının altında da bu yatıyor.” cümlesindeki altı çizili sözle sanatçının “eserlerinde ulusal değerleri anlattığı, bu değerlerden beslendiği” anlatılmak istenmiştir.
“Genç bir araştırmacının bulduğu bu el yazması kitap, tarihe tutulmuş bir ışıktır.”cümlesindeki altı çizili sözle “geçmişteki bilinmezlikleri aydınlatmak” düşüncesi anlatılmak istenmiştir.
TAMLAMA GRUBU
Anlamca ilgili sıfat, isim, zamir türünde sözcüklerin kurdukları söz öbeklerine tamlama adı verilir. Tamlamalar birer kelime grubudur.
SIFAT TAMLAMASI
Bir sıfatın bir ismi tamlamasıyla oluşan tamlamalara sıfat tamlaması denir.
“Kuru ekmekleri ufalayarak pencereme koymuştum.”
“Sabahleyin iki güvercin pencereme kondu. Minicik gagalarıyla ekmek kırıntılarını yemeye başladı.”
Bu parçadaki “kuru ekmekler, iki güvercin, minicik gagalar’” sözleri sıfat tamlamasıdır ve bu sözler birer kelime grubudur.
İSİM TAMLAMASI
Anlamca ilgili en az iki ismin birbirini tamamlaması sonucu oluşan tamlamalara isim tamlaması adı verilir. İsim tamlamaları “tamlayan ve tamlanan’dan oluşur.
Ben-im            palto-m
Sen-in              palto-n
O-nun              palto-su
Biz-im             palto-muz
Siz-in               palto-nuz
Onlar-ın          palto-ları
tamlayan eki               iyelik eki
Tamlayan                    Tamlanan
1. Belirtili İsim Tamlaması
Tamlayanın, tamlayan ekini, tamlananın da tamlanan ekini aldığı isim tamlamasıdır.
Kamyonun kasasında iri iri karpuzlar vardı.” cümlesindeki altı çizili tamlama belirtili isim tamlamasıdır.
Kamyon-un                kasa-sı
tamlayan eki               tamlanan eki
tamlayan                     tamlanan
 
Kitabın arasından bir mektup çıkmış.”
Çocuğun gözleri ışıl ışıldı.”
Irmağın suyu buz gibiydi.”
Bilgisayarın monitörünü yenilemeliyiz.”
cümlelerindeki altı çizili tamlamalar da belirtili isim tamlamasıdır.
2. Belirtisiz İsim Tamlaması
Tamlayanın, tamlayan ekini almayıp, tamlananın tamlanan ekini aldığı isim tamlamasıdır.
“Çocukken tren yolculuğunu çok severdim.” cümlesinde “tren yolculuğu” tamlaması belirtisiz isim tamlamasıdır.
Tren                yolculuk(ğ)-u
                           tamlanan eki
tamlayan         tamlanan
“Öğleyin buğday tarlasına gittik.”
Çocuk ayakkabıları daha pahalı oluyor.”
cümlelerindeki altı çizili tamlamalar belirtisiz ad tamlamasıdır.
3. Takısız İsim Tamlaması
Takısız isim tamlamalarında tamlayan da tamlanan da kendi eklerini almaz. Takısız isim tamlamalarında tamlayan, tamlananın neyden yapıldığını veya neye benzediğini bildirir.
“Yün çorap” tamlamasında tamlayan, tamlananın neyden yapıldığını; “aslan asker” tamamlamasında ise tamlayan, tamlananın neye benzediğini bildirmektedir.
4. Zincirleme İsim Tamlaması
En az üç adın tamlayan ve tamlanan ekleriyle birbirine bağlanmasıyla oluşan söz grubudur.
Birkaç veli, okul müdürünün odasında oturuyordu.
Bu cümlede “okul”, “müdür” ve “oda” adları arasında aitlik ilgisi kurularak zincirleme ad tamlaması oluşturulmuştur.
Aşağıdaki cümlelerde altı çizili söz grupları, zincirleme ad tamlamasıdır.
Bahçedeki ceviz ağacının dalları yola sarkıyordu.
Bir süre sonra deniz kenarının sessizliği kapladı ortalığı.
Şehrin ulaşım sorunu yapılacak çalışmalarla giderilecek.
Bir yapıtın etkileyiciliği sanatçının yorum gücüne bağlıdır.
Kır çiçeklerinin kokusuna bayılıyorum.
BİRLEŞİK FİİL GRUBU
Bir tanesi fiil olmak koşuluyla birden çok sözcükten oluşan fiillere birleşik fiil denir. Birleşik fiiller, birden çok kelimeden oluştuğu için birer kelime grubudur. Yardımcı fiillerle yapılan “hasta olmak, merak etmek, sabretmek, hissetmek” gibi birleşik fiillerle herhangi bir fiille başka bir sözcüğün anlamca kaynaşıp kalıplaşmasıyla oluşan “hata yapmak, göze girmek, meydana gelmek, varsaymak, karar vermek” gibi birleşik fiiller birer kelime grubudur. Deyimler bu gruba girer.
SIFAT GRUBU
Belirtisiz ad tamlamaları başka bir ismi nitelerse sıfat grubu olur.
Çamur deryası sokaklardan geçtik.” cümlesinde altı çizili bolüm sıfat grubudur.
Birincisinde sıfat tamlamasındaki isme “-lı, -li” eki getirilerek yapılır.
Geniş bahçeli bir evi vardı.” cümlesinde alt çizili söz sıfat grubudur.
Bir sıfat tamlamasında sıfatla ismin yerini değiştirip isme -ı, -i, -sı, -si” iyelik eki getirilerek sıfat grubu yapılır.
Bahçesi geniş bir evi vardı.” cümlesinde alt çizili söz sıfat grubudur.
FİİLİMSİ GRUBU
Fiilimsilerin kendinden önceki veya sonraki sözcüklerle oluşturdukları gruplara “fiilimsi grubu” denir.
İsim-fiil grubu
Fiillere “-ma-(y), -ış. -mak” eklerinden birinin getirilmesiyle isim fiil yapılır. İsim fiiller bazen grup oluşturabilir.
“Çocuğun şiir okuyuşunu beğendim.” cümlesinde altı çizili bölüm isim fiil grubudur.
Yazı yazmak kolay değildir.”
cümlesinde altı çizili bölüm isim fiil grubudur.
Sıfat-fiil grubu
Fiillere “-an, -ası. -mez, -ar, -dik, -ecek, -miş” eklerinden birinin getirilmesiyle sıfat fiil yapılır. Sıfat fiiller grup oluşturur.
Ülkesini seven insan, vergisini verir.” cümlesinde altı çizili bölüm sıfat fiil grubudur.
Okunacak kitaplar masada duruyordu.” cümlesinde altı çizili bölüm sıfat fiil grubudur.
Zarf-fiil grubu
Fiillere “-a, -ıp, -arak, -dıkça, -madan, -alı, -maksızın, -r …-mez …” eklerinden birisinin getirilmesiyle zarf fiil yapılır. Zarf fiiller grup oluşturabilir.
Kapıyı kapatıp geliyorum.” cümlesinde altı çizili bölüm zarf fiil grubudur.
Hava karardıkça yürümek güçleşiyordu.” cümlesinde altı çizili bölüm zarf fiil grubudur.
BAĞLAMA, EDAT, ÜNLEM GRUPLARI
Bağlaçlar, edatlar ve ünlemler grup oluşturabilir.
Şiiri ve romanı çok severim.” cümlesinde altı çizili bölüm bağlama grubudur.
“Arkadaşın da senin gibi üzgündü.” cümlesinde altı çizili bölüm edat grubudur.
Ey Türk gençliği! Birinci görevin Türk bağımsızlığını, Türk cumhuriyetini sonsuza kadar korumak ve savunmaktır.” cümlesinde altı çizili bölüm ünlem grubudur.
UNVAN VE SAYI GRUPLARI
Unvan bildiren sözcüklerle sayı adları grup oluşturabilir.
Ayşe Hanım, birazdan gelecek.” cümlesinde altı çizili bölüm unvan grubudur.
“Bu sokakta on sekiz ev var.” cümlesinde altı çizili bölüm sayı grubudur.
“Sınavdan dört yüz altmış üç puan almış.” cümlesinde altı çizili bölüm sayı grubudur.